Hemen hemen hepimiz hayatımızda en az bir kez olsun bu sözle karşılaşmışızdır. 'Ben kimim biliyor musun?'

Kimlik sorunu yaşayan, kestirmeden kimlik sahibi olmak isteyenlerin başvurduğu bir araç. Ha işe yarıyor mu derseniz,evet ülkemizde maalesef pirim yapıyor. ' Vatandaş' olmada sıkıntısı olanların, kestirmeden ileri gelen bir 'baş' olma heves ve hırsları, megalomani bir şekilde zuhur edebiliyor. Ya da kimlik sorunu yaşayanların parasıyla, babasıyla ve ya dayısıyla kimlik edinme sorunu şeklinde ortaya çıkabiliyor.

Aslında asıl sorun bu sözün söylenişinde değildir. Bu bir ortaya çıkış şeklidir. Asıl sorun güdülme, başkalarının düşüncelerine bağımlı olma, birey olamama sorunudur.

'Birey olma' bazılarına göre, sadece kendini ve menfaatlerini düşünen, çıkarcı olarak nitelendirilse de gerçek anlamda ; şahsiyet sahibi, güdülmeyen, kendine ait düşünceleri olan, düşüncelerini insanlık yararına kullanan insan akla gelmelidir.

Birilerinin 'kim olduğu' düşüncesi altında ezilenler, birilerine 'kim' olduklarını gösterebilmek ve bu sözü bir kez olsun söyleyebilmek için bütün ömürlerini heba edebilirler. Oysa bir İskoç köylüsünün halkına söylediği 'Neden başkalarının parası ve şöhreti karşısında ezilip, sofralarındaki kırıntılarla meşgul oluyorsunuz? Allah'ın bize verdiği sonsuz nimetleri görmüyor musunuz? sözü, sahip olduğumuz insani değerlerin farkına vararak, hırs ve ihtiraslarımızdan arınıp hayatımızı daha mutlu ve verimli geçirmemiz için bize bir fikir vermiyor mu?

Elbette ki bu hastalık toplumda kendiliğinden oluşmuş değildir. Yaşadığımız coğrafya ve toplum, gelenekçilikle yenilikçilik arasında sürekli bir çatışma ortamı doğurmuştur. Bir çok konuda olduğu gibi, çatışmaların doğurduğu yeni düşünceler, özgün olmadıkları ve emeksiz oldukları için çözüm üretememişlerdir. Yönetilmeye alışkın, bireysel ve insani haklarının farkında olmayan toplum anlayışına karşı gelişen, sözde daha özgürlükçü, batı taklitçisi anlayış, var olan potansiyeli ve umudu da heba etmiştir. Bizdeki her iki anlayış da hastalıklıdır:Yenilikçilik ve gelenekçilik…O zaman düşünce sistemimizi baştan sorgulamalıyız.

Gelişmiş toplumlarla aramızdaki en önemli fark nedir diye baktığımızda; ne ekonomi ne sanayi ne zenginlik ne para ne şu ne budur. Nedir diye sorarsanız? Bana göre;özünü ve kökünü kaybetmeden 'Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.'

Saygılarımla.