Özelleştirme, serbest piyasa, rekabet, tüketim toplumu, talep, ucuz işçilik, daha çok üretim, kar, sınırsız kazanç ve daha çok para…

Kazanma hırsı ve modern sömürü: Kapitalizm.

Tarım, ticaret, el sanatları ve sanatkarlığın yok oluşu…

Ve sürekli kazanmak! Olduğu yerde bir leş gibi şişen, büyüdükçe de bir kartopu misali çevresinde kendinden küçük tüm birikimleri toplayıp yutan, aklı baştan alan bir büyü, sahipsen her şeye sahip olabileceğini sandığın, gözü karartan bir meta: para!

Sadece sermaye sahipleri ile bunlara tabi olan bir ücretli sınıfın oluşturduğu toplum…

Bugün, geçmişteki ayakları zincirli kölelerin ve onların eli kırbaçlı sahiplerinin yerini başka mekanizmalar almış. Bir taraftan borçlandırılarak insanlık dışı ortamlarda çalışmaya mecbur bırakılan, öbür taraftan da daha çok üretmesi için baskı yapılan işçiler…

Holding sahipleri; iş veriyorum, ekmek veriyorum diyerek her türlü insanlık dışı muameleye tabi tuttuğu, daha çok üretim diyerek de sağlığını ve nihayet hayatını aldığı işçiler…

Bunu, bizim gibi insanlar belki de hiç anlayamayacaktır. Hayal dahi edemeyeceğimiz paraların döndüğü bu arenada at koşturanlar da bizi…

Bütün bunları Soma'da gördük. Bir haftadır dramatik bir tiyatro gibi cereyan ediyor gözümüzün önünde.

Daha fazla kazanmak hırsıyla maliyetinin beşte birine çıkarılan kömür…Yani bu, şirketin karını beşe katladığı anlamına gelir. Daha çok kazanç, daha az iş güvenliği! Bedelini de elbette birileri öder: Asgari ücretle, insanlık dışı şartlarda çalışarak, sakat kalarak ve ya hayatıyla…

Bu yaşananlardan sonra, her şeye rağmen şöyle düşünebilir insanlar: Şirket tüm sorumluluğu üzerine alır, tüm çalışanlarına maaş bağlar, ölenlerin çocuklarına ve yakınlarına da sahip çıkar.

Böyle olmadı! Pişkin pişkin kendilerini savundular, suçsuz olduklarını söylediler! Soruşturma aşamasında suçu başkalarına attılar! Bir de bu durumda dahi madeni tekrar işleteceklerinden bahsettiler! Adeta ölmek için 'Sıradakiler gelsin!' dercesine.

Üstelik işçileri ölüme götürenin ihmal olduğu apaçık ortada dururken. Savcının söylediğine göre, bir haftadır ocaktaki karbonmonoksit gazı yüksek ve kömür sürekli yanma tehlikesi gösteriyor. Ve bütün bunlar teftişte ortaya çıkmıyor! Bir madencinin dediği gibi: 'Madene inmeyen müfettiş bunu nasıl tespit etsin?'

Bu yaşanalar bir milat olabilir ders çıkaranlara. Bir Kızılderilinin dediği gibi: ' Paranın yenilmeyen ve içilmeyen bir şey olduğu anlaşıldığı zaman…'

Bundan sonra; sobamızda yanan kömürün, soframızdaki her lokmanın, evimizde yanan bir ampulün ve tükettiğimiz tüm ürünlerin bir bedeli olduğunu anlarız umarım. Ve umarım ki bu bedelin alın teri, bazen sakat kalma, bazen de ölüm olarak ödendiği düşüncesini hiç aklımızdan çıkarmayız.

Bundan sonra; param var istediğimi alırım, har vurup harman savururum dememeli insan! Çünkü bunlar için bedel ödeyen de bir insan!

Yoksa birilerinin mutluluğu, birilerinin çocuklarının geleceği, birilerinin sevgilisine alacağı lüks bir araba için, birileri hep bedel ödemek zorunda kalacak!

Ve bu bedel birileri için çok ağır olacak! Sadece evine bir lokma ekmek götürebilmek için…

Vicdansızı gördük! Onun zaten böyle bir derdi yok! Eğer vicdanlılar da vicdanlarını paranın emrine verirlerse o zaman vay halimize!

Hoşça kalın…

DERELERİN KARDEŞLİĞİ

HANDÜZÜ YAYLASI

KÜLTÜR ÇEVRE VE TABİAT VARLIKLARINI

KORUMA DERNEĞİ

GÜNEYSU ÇEVRE PLATFORMU