Çayın Dünü Bugünü

Çayın tarihi hakkında merak ettiğiniz bir çok bilgiyi bu sayfada bulabileceksiniz...

  • 0
  • 0
  • 13232
Çayın Dünü Bugünü

Çay, dünyada sudan sonra, en fazla içilen ve içme alışkanlığı gittikçe artan bir gıda ve içecek maddesi olarak, 5000 yıldan beri bilinen, sevilen, efsanesi, deyimleri, şiirleri, sanat ve sanayisi ile bir çay kültürü oluşturmuştur.
 
5000 yıllık bir geçmişi olan çayla Türkiye içme alışkanlığı olarak 1600 yıllarında tanışır. Üretimine Cumhuriyetin kuruluşundan sonra başlanan, 1963 yılına kadar talebin kısmen ithalatla karşılandığı, günümüzde ise Dünyanın tek natürel çayı olarak, hiçbir kimyasal mücadelenin olmadığı, herhangi bir pestisid taşımadığı için Amerika`dan Japonya ya, dev çay üreticileri olan Hindistan, Kenya, Seylan ve Endonezya pazarlarında yer alan, çay Türkiye de bugünlere nasıl geldi.

İlk Girişim
Türkiye`de çay yetiştirme konusunda ilk girişimin Tanzimat devrinde 1888 yılında yapıldığı, dönemin yazılı belgelerinden anlaşılmaktadır. Edinilen bilgiye göre Japonya`dan getirilen çay tohumları Bursa ilinde ekilmiş, ancak ekolojik özelliklerin çay yetiştiriciliği için uygun olmaması nedeniyle bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır.


İlk Yayınlar
Çay içme alışkanlığının halk arasında hızla yaygınlaşmasının etkisiyle Türkiye`de çay yetiştirilmesi sürekli, konuşulur ve tartışılır bir konu olmuştur.Bu arada çok az sayıda da olsa çay ile ilgili kitaplar yayınlanmıştır.
 

İzzet Efendi
Türkçe`de çay ile ilgili ilk ciddi eseri, çaya olan aşırı düşkünlüğü sebebiyle adı `Çaycı`ya çıkan Hacı Mehmed İzzet Efendi verdi ve bugün `Çay Risalesi` veya `İzzet Efendi Risalesi` diye bilinen eserini kaleme aldı.

İzzet Efendi 1819`da Edirne`de doğdu. İstanbul`a gelerek devlet hizmetine girdi. Hicaz vali vekilliği, Suriye merkez mutasarrıflığı ve Basra Valiliği gibi çeşitli memuriyetlerde bulundu. En son vazifesi olan Adana valiliği görevi ise çaya olan merakından dolayı saray tarafından `lutfen` verildi. Bu çay meraklısını tanıyıp hatıralarında ondan bahsedecek olanlar, İzzet Efendi`nim idareyle yahut valilikle hiçbir alákasının olmadığından yakınacak, `ziyaretine gelenleri makam odasında bizzat yaktığı büyükçe semaverinden eliyle çay ikram ettiği`ni biraz tatlı biraz da şikáyetçi bir tavırla nakledeceklerdi.

1879`da, İstanbul`da 81 sayfalık bir `Çay Risalesi` bastırdı. 1844 yılından beri çayla içiçe olduğunu ve çayı bizzat yetiştirdiğini yazıyor, çayın adının nereden geldiğinden ve hangi dillerde çayla ilgili ne gibi yayınların bulunduğundan tutun, yeşil çayın sıkça esneme ve ağız kamaşması yaptığına, `kalbe heyecan, uzuvlara titreme, vücuda zaafiyet` verdiğine ve sütlü çay içme ádetinin nereden geldiğine kadar çay hakkında birbirinden garip konudan bahsediyordu.

Ancak o dönem Türkiye`sinde çayı sadece meraklıları tanırdı. Yıldız Sarayı`nın limonluğunda, Boğaziçi`nde Azeryan Efendi`nin yalısında, Büyükdere`deki Orman Mektebi`nde ve İstanbul Tıp Fakültesi`nin bahçelerinde Nebatat bahçelerinde sadece merak yüzünden çay yetiştirilirdi.
Kaynak: Çayı İzzet Efendi ile Zihni Bey`den öğrendik, Murat Bardakçı, Hürriyet Gazetesi, 03.12.2001

İlk Rapor
Türkiye`de çay yetiştirilmesi konusunda temel oluşturan girişim ise 1917 yılında gerçekleştirilmiştir. Zamanın `Halkalı Ziraat Mektebi Alisi` müderrislerinden botanikçi ve eski Mardin Mebusu Ali Rıza ERTEN`inde aralarında bulunduğu bir heyet Batum ve çevresinin Türkiye`ye geri verilmesini izleyen günlerde inceleme yapmak üzere yöreye gönderilmiştir. Bu inceleme esnasında Ali Rıza Bey çay, narenciye ve bambunun Batum civarında yetiştirilmekte olduğunu görmüş; bu bitkilerden bilhassa çayı ilmi olarak da etüt etmiştir. İncelemelerini batıya doğru ilerletmesi neticesinde, Rize ve havalisinin toprak ve iklim özellikleriyle Batum ve civarı toprak ve iklim karakterlerinin birbirlerine çok benzer olduğunu gören Ali Rıza ERTEN, çayın Anadolu`muzun bu parçasında da yetiştirilebileceği kanaatine varmıştır.

Bu teknik gezinin neticeleri daha sonraları `Şimali Şarki Anadolu ve Kafkasyada Tetkikatı Ziraiye` adlı bir kitapta yayınlanmıştır. Memleketimizde ilk defa olarak bu kitapta, çayın Rize dolaylarında yetiştirilmesinin mümkün olduğu, sebepleri ile birlikte ifade edilmiştir. Kitapta çayın Türkiye`deki dünü açısından o günkü İstanbul Gümrüğüne dış alım yoluyla gelen çay miktarları da yer almaktadır..

Ancak, Birinci Dünya Harbinden sonra ortaya çıkan öncelikli olaylar nedeniyle  Ali Rıza ERTEN`in raporu dikkate alınamadı.

407 SAYILI ÇAY KANUNU
Savaş öncesi para kazanmak üzere Batum ve yöresine giden Doğu Karadenizlilerin savaştan sonra bu olanağı bulamamaları, sorunların daha belirgin şekilde ortaya çıkmasına neden oldu. İşsizlik ve yoksulluk nedenleriyle bölge insanlarının yurdun değişik yerlerinde çalışma zorunda olmaları ve ailelerinden uzakta yaşamaları bölgede iş alanlarının yaratılmasını zorunlu kıldı. Sorunun çözüme kavuşturulması ve bölge insanlarına gelir kaynağı yaratılması için o günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi`nde önemli görüşmeler yapıldı. Uzun görüşmeler sonunda Büyük Millet Meclisi`nde 6 Şubat 1924 tarihinde `Rize Vilayeti ile Borçka Kazasında Fındık, Portakal, Mandalina, Limon ve Çay Yetiştirilmesi` adında 407 sayılı Kanun kabul edildi.

İLK ÇAY FİDANLIĞI
Kanunun yürürlüğe girmesinden hemen sonra çay tarımı ile ilgili ön denemeler yapmak, bölgede meyveciliğin gelişmesini sağlamak amacıyla Rize`de `Bahçe Kültür İstasyonu` kuruldu. İşleri organize etmesi ve yürütmesi için Ziraat Umum Müfettişi Zihni DERİN

görevlendirildi. İzleyen yılın başında çay ve narenciye konularında bilgi ve görgüsünü artırması, çay tohumu satın alması için Rize Ziraat Memuru Batum`a gönderildi. Batum`dan satın alınan bir miktar çay tohumu ile Rize`de bugünkü Merkez Fidanlığında çay fidanı üretilmeye başlandı.
 
Rize Merkez fidanlığında üretilen fidanlar bir yandan yöre halkına dağıtılırken bir yandan da üretim denemeleri yapılması için pek çok ilimize gönderildi. Bu illerin tümündeki koşullar, Ali Rıza ERTEN`in raporunda ayrıntılı şekilde açıklanmış bulunan çayın ekolojisine uymuyordu. Zaman ilerledikçe çay fidanlarının üretim ve dağıtımındaki heyecan, üreticilerin ilgisizliğine paralel olarak azaldı. Gerekli destekten yoksun bulunan ve yeterli bilgi verilmeyen üreticiler, geleceğin neler getireceğini bilmedikleri için çay tarımına olan ilgilerini yitirdiler.

KENDİ KENDİNE YETME İLKESİ


Hükümetin, Kendi Kendine Yetme ilkesini benimsemesi ve 1933 yılında bunu bir programa bağlaması üzerine, ülkemizde çay tarımı yeniden gündeme geldi. Ancak organizasyonun sağlanması ve hazırlık çalışmalarının tamamlanabilmesi için iki yıl daha geçti. 1935 yılında Ziraat Vekili Prof. Dr. Muhlis ERKMEN`in bir bilim heyeti ile birlikte Rize`ye yaptığı inceleme gezisinde, bölgenin çay tarımı ve sanayisinin gelişmesine her yönden elverişli olduğu kanısına varıldı.

ÜRETİMİN YAYGINLAŞTIRILMASI 
Tartışmalar ve yazışmalarla iki yıl daha geçer ve 1937 yılına gelinir. Çay tarımının yerleştirilip geliştirilmesi için Zihni DERİN

tam yetki ile yeniden görevlendirilir. Geçmişte kaybedilen yılların deneyimleriyle sıkı tutulan işler bu kez daha bilinçli ve programlı şekilde yürütülmeğe başlanır.
 
Tohum damızlık bahçeleri kurmak, fidan üretip yeniden üretmek amacıyla, 1937, 1939 ve 1940 yıllarında Sovyetler Birliği`nden Gürcistan kökenli toplam 70 ton çay tohumu satın alınarak üretim yaygınlaştırılır.
 
Günlük kapasiteleri 1 Ton civarında olan ilk atölyeler şunlardır:
 
1939 -1946 yılları arasında çalışan Fidanlık Atölyesi
1942 - 1946 " Uzunkaya "
1942 - 1949 " Gündoğdu "
1945 - 1949 " Çayeli "

3788 SAYILI ÇAY KANUNU
27 Mart 1940 tarihinde çıkarılan 3788 sayılı Çay Kanunu ile çay tarımının ve üreticilerin desteklenmesi güvence altına alındı. Bu kanun ve bu kanuna dayalı çıkarılan kararname ile çay tarım alanları, ekolojik ilkelere göre Araklı deresinden Sovyetler Birliği hududuna kadar değin ve 15 km içeriye kadar olabilecek şekilde belirlendi.

YAŞ YAPRAK FİYATLARI
Altının 9 lira olduğu 1938 senesine kadar yaprağın kilo fiyatı 60 kuruş olarak tespit edildi.

İkinci Dünya Savaşının ortaya çıkardığı pahalılık karşısında 150 kuruş.
1949 da ortalama olarak 180 kuruş, 1954 de 200, 1957 de 250, 1959 dan itibaren 300 kuruş.
Üretici 1940 da 25 kilo yaş yaprakla bir Reşat Altını alırken 2005 de aynı altını alabilmek için 267 kilo yaş yaprak vermek durumuna düşmüştür.
 

Yaş yaprak fiyatlarının Reşat Altını ile karşılaştırılması yaygın olduğu için bu değerleri bir tablo haline getirmenin hoş olacağını düşündük.
 

İLK ÇAY KREDİSİ
Çay tüketim ve dış alım durumu göz önüne alınarak 30 bin dönümlük bir alan, çay tarımı için ayrıldı ve Ziraat Bankası`nın 5 yıl süreyle üreticiye faizsiz olarak 25 lira kredi vermesi kararlaştırıldı.

4223 SAYILI KAHVE ÇAY İNHİSARI KANUNU
Kahvenin yanında çay da bu kanun ile Tekel`e alınmış ve üretilen çaylar Tekel idaresine verilmiştir. Anılan kanunda; çayın devlet tekeli altında olduğuna, bu tekelin Tekel Genel Müdürlüğü`nce sağlanacağına, çayın perakende satış fiyatının yurdun her yanında aynı olacağına ve yaş çay yaprağının kanuni yetkisi olmayanlar tarafından üretilmesi, işlenmesi, satılması, Türkiye`ye sokulmasının 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun hükümlerine bağlı olacağına ilişkin hükümler yer almıştır.

İLK ÇAY FABRİKASI
 Bu yıllarda elde edilen yaş çay yaprağı Zihni Derin atölyelerinde işlendi. Giderek yaş çay üretiminin artması nedeniyle çay fabrikası kurma zorunluluğu ortaya çıktı. İlk çay fabrikasının temeli 21 Haziran 1946 tarihinde atılarak, 60 ton/gün kapasiteli olarak 1947 yılında Rize`nin Fener mevkiinde işletmeye açıldı.

Çay fabrikasının açılış töreni töreni 16 Temmuz 1947 tarihinde yapılmıştır. Trabzon`dan gelen Tümgeneral Naci Altuğ ile Gümüşhane Valisi, Trabzon Belediye Başkanı ve Trabzon İngiliz Konsolosu`nun da hazır bulundukları binlerce Rizelilerin iştirak ettiği bu törene İstiklâl Marşı ile başlanmış, ilk olarak söz alan Rize Belediye Başkanı 16 Temmuz gününün Rize tarihinde bir dönüm noktası ve istikballer vâdeden büyük bir gün olduğunu belirttikten sonra Rizelilerin bu bayramına katılmak üzere gelen misafirlere şehir namına teşekkürlerini bildirmiş ve bölgemize yeni bir servet kaynağı sağlıyan büyüklerimizi minnet ye şükranla anmıştır. Bundan sonra Çay Organizatörü Zihni Derin, çayın Rize`deki tarihçesini anlatmış ye Devlet Ziraat işletmeleri Kurumu Meclis İdare Reisi Atıf Bayındır, bir hitabede bulunmuş, İzmir Milletvekili Mustafa Rahmi Köken de kordelâyı kesmek suretiyle fabrikayı açmıştır.

Takip eden yıllarda bir yandan Türkiye nüfusunun artması, bir yandan çay içme alışkanlığının yaygınlaşmasına karşın; yıl ve yıl yaş çay alanlarının gelişmesi ve buna paralel olarak fabrika sayısı ve işleme kapasitesinin artmasıyla Kendi Kendine Yeterlilik İlkesi`nin gerçekleşmesi süreci devam edecekti.

İLK TÜRK ÇAY MAKİNELERİ
Efendim özgeçmişimde de belirttiğim gibi  Yıl 1954.... İzzet Ateş Rize Çay Fabrikaları Merkez Müdürlüğünde müdür olarak göreve başlamıştır.

Üreticiden alınan yaprakların çokluğu ve buna karşılık fabrikanın yetersizliği gözle görülür haldeydi. İstatistiki bilgiler de bunu gösteriyordu.
 
İşe başladığının ikinci ayında İzzet Ateş genel müdürlüğe; inşa halinde olan iki fabrikanın da yetersiz olacağını, daha başka fabrikaların kurulması gerektiğini ve bunun için de makinelere ihtiyaç olduğunu bildirir. Aldığı cevap makine tedarikinin döviz bulunmadığı için imkansız olduğu idi. Bunun üzerine İstanbul’a giderek durumu bir defa da sözlü olarak anlatır. Müdürler encümeni teklifii kabul ederek, makinelerin yerli imali için araştırma yapmaya, onu ve Genel Müdür Muavinini memur eder. Araştırma sonunda Makine Kimya Fabrikalarında çay makinelerinin imal edilebileceği görülür..
 
Makine Kimya`ya yapılan müracaat üzerine, durumu tetkik etmek için Rize`ye iki mühendis gönderilir. Bu mühendisler önce imalatı kabul etmekten çekindilerse de kendilerine tek tek parçaları göstermek suretiyle yapabilecekleri İzzet Ateş tarafından ikna edilir. Pek çok kişinin muhalefetine rağmen ilk siparişi verilir. Bu defa da  patent sorunu çıkar. İki sene süren tetkikler sonunda patent konusunun olmadığı tespit edilerek imalata devam edilir.
 

Makineler imal edilirken, acele olarak bunların monte edileceği yer sorunu da halledilmeliydi. Bu da M.K.E. Ankara Silah Fabrikasında temin edilen Nissen barakaları ile halledilir. Böylece atölye ismi verilen küçük isletmelerde meydana gelir.
 
Zamanla fabrikalar inşa edildikçe, barakalar fabrikalara taşınır.
 

İLK ÇAY İHRACATI

1947 yılından beri1 fabrika bazında üretimine başlanan çay 1963 yılına gelindiğinde 18 fabrika ve 1.340 ton/gün işleme kapasitesine çıkmıştı. Bu yıla kadar iç piyasa ihtiyacı karşılanamaz durumda idi, talep ancak ithalat yoluyla dengelenebiliyordu. Ama Türk çaycılığı bu yıldan itibaren Dünya çay pazarındaki konumunu değiştiriyor, ithalatçı bir ülke durumundan ihracatçı bir ülke haline geliyordu. İlk ihracat 1963 yılında 143 ton olarak  gerçekleşmişti.

İLK YABANCI RAPORLARDA ÇAY 


Londra`da 1940 ve 1950`li yıllarda Türk Çayı hakkında Robert O.Mennel tarafından hazırlanan muhtelif raporlarda Türk çayı hakkında aşğıda göreceğimiz gibi olumlu görüşler arzedilmektedir.


İlk bakışta, güzel bir görüntüye sahip, çok iyi kıvrılmış, FOP tipi Darjeeling çaylarını andırıyor. Ancak iyi bir tasniflem olmadığı belli, tozlardan arındırılması lazım. Likör rengi oldukça kaliteli, parlak ve temiz, ancak tat zayıf ve metaliksi. Posa rengi çekiciliğiyle kaliteyi işaret ediyor. (1947)

(FOP) tipi çayın biçimine gelince, sıkıca kıvrılmış, temiz, uzun, ince yapraklardan müteşekkil olup, uzun zamandan beri Darjeeling ve Seylan çaylarında gördüklerimizden daha üstündür. Böyle bir yaprak çay, Avrupa`nın hemen her yerinde büyük kolaylıkla satılabilir. (BOP) çayı da muntazam, iyi bir biçimde ve güzel renktedir. (OF) çayı ise parlak ve altın başlı olup, İran ve Ortadoğu piyasaları için son derece cazip bir çaydır.(1949)

Samimi olarak, bu çayların fevkalade güzel manzaraları karşısında hayranlık duydum. Çok arzu ederimki Hindistan ve Seylan çaycılarımızda bu tarz imalat yapsınlar. Bu çayların menkuu ise mat ve düze mütemayil olup terai ve melez Darjeeling karekterinde fakat daha tatlı ve latiftir. Hülasa olarak söylemek isterim ki Türkiye`nin bu çaylardan çokça miktarda ihraç edecek durumda olmayışından Seylan, Hindistan ve Cava çaycıları istifade etmektedir. (1950)


Çok iyi hazırlanmış olmaları itibariyle emsali Hint ve Seylan çaylarının bir çoğundan üstündür. Seylan da çay istihsal müesseselerinin hiç değilse buna benzer şekilde çay imal etmelerini arzu ederim.Türkiye bu çayları dış piyasaya arz etmiş olsaydı Hint ve Seylan müstahsillerine müthiş bir darbe indirirdi. (1953)

1960`LARDA ÇAY TARIMININ SORUNLARI


Inhisarlar Vekâleti ve Türk Devlet İnhisarlar Umum Müdürlüğünün daveti üzerine özel bir eksperler heyeti, Türkiye çay sanayi üzerinde tetkiklerde bulunmak üzere 8- 23 Mayıs 1963 periyodu zarfında çay sahasını ziyaret etmiştir.


Heyet, aşağıda isimleri ve görevleri belirtilenlerden oluşmuş bulunuyordu.

J. Goldschmidt, Zonon N.V., Amsterdam İşletme Müdürü ve Çay Eksperi

Dr. Ir. T. Visser, Bahçe Bitkilerinin Islahi Enstitüsü, Wageningen. Daha önce Seylan Çay Araştırma Enstitüsü

Ir.J.Warkhoven, Kraliyet Tropik Enstitüsü, Amsterdam. Daha önce Endonezya da Çay Teknolojisti ve Zirai Müşavir.

Ir.J.Van Der Vis, Agronomist, N.V.Deli, Maatschappij, Amsterdam.

Bu heyetin çay hasadı ile ilgili 1963 yılında  tespit ettiği çay hasadı ile ilgili bazı problemleri ve çözümlerini aşağıda sıralıyoruz:


Resmi Toplama Standardı diğer çay üreticilerde olduğu gibi, iki buçuk yaprak olmakla beraber, uygulamada daha müsamahakar davranılarak gayri resmi bir standart oluşturulmuş.


Toplanan ürünün  ancak %11`lik bir kısmı standarda uygun veya başka bir ifade ile "iki buçuk yaprak" tan oluşan filizlere sahip.

Kusurlu toplama vardır. Bu kusur kısman insan kısmen tarımsal hatalardan kaynaklanmaktadır.

Üretici azami gayretle bir defa da mümkün olduğu kadar fazla çok yaprak toplamayı arzu ettiğinden sürgün aralarıda fazla olmaktadır. Üretici kendi açısından daha sık toplamayı (mevsimde 4-6 defa) `ekonomik` görmemektedir.

Devamlı toplama olması gerekirken; ocak üzerinde devamlı toplamamadan dolayı  bazı filizler büyük, bazıları ise küçük kalmaktadır. Bazı filizler faal bazı filizler ise uyku halindedir.

İki buçuk yapraklı filizler mevsiminde pek küçüktür. Ancak bir kısmının küçük kalması da Çin vasıflı olduğundan ileri gelmektedir. Bu safhada toplamaları zor olduğundan büyüyünceye kadar bekletilirler.

Filizler kısa zamanda banjhi haline gelmektedir, bu başka emarelerle birlikte, ağacın kuvvetsiz olduğuna delalet eder ki, bunun sebebi bahçenin bakımsızlığındandır. Derhal yapılması gerekenler, yabani ot mücadelesi, gübreleme ve budamadır.

Mevsimin başında resmen `iki yaprak ve bir tomurcuk` talep ederken, gayri resmi olarak 4 ve hatta 5 yapraklı sürgünlere göz kapatmak, psikolojik bakımından iyi bir usul değildir.


Toplama ile ilgili olarak aşağıdaki şartların yerine getirilmesi şarttır:


Toplamanın daha sık yapılmalı

Toplama uygun bir standartta olmalı. Mevsimin başında 1-2 hafta müddetle sürgün başına 3 yaprak, banjhi (uyuyan tomurcuk) ve 2 yaprak, daha sonra `iki buçuk yaprak, `iki yaprak tomurcuk` ve tek banjhiler kabul edilebilir.

Evvela balık yaprağın üstünde iki yaprak bırakmak suretiyle, Mayıs ayının ortalarında ve sonlarında balık yaprağının bir üst yaprağına kadar, Temmuzdan itibaren de balık yaprağına kadar toplamak icap eder.

Yaprak veriminin teşviki, banjhi sürgünlerinin henüz körpe iken toplanması, kaba banjhi sürgünlerinin atılması ve berteraf edilmesi ve toplam atablasındaki verimsiz `karga ayaklarının` kırılması suretiyle olacaktır.


Getirilen yaprağın kalitesine göre fiyat tespiti 

1497 Sayılı Çay Kurumu Kanunu 

Ekonomik ve sosyal yönden daha etkin bir hale getirilmesi amacıyla çay tarımı ve çay sanayi 1971 yılında yeniden düzenlendi. 6 Aralık 1971 tarihinde çıkarılan 1497 sayılı Çay Kurumu Kanunu ile Tekel İşletmeleri Genel Müdürlüğü vasıtasıyla sürdürülen çay tekeli; el değiştirerek, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu, sermayesi ile sınırlı bir Devlet teşekkülü olan ÇAYKUR kurularak çay endüstrisi ve tarımı Çay Kurumu adı ile oluşturulan bu organizasyon aracılığıyla sürdürülmeye başlandı.

Çay Kurumu Dönemi 

Tekelin devriyle başlayıp 3092 sayılı yasa`nın yürürlüğe girdiği 19 Aralık 1984`e kadar uzanan bu dönemin başlangıcında 2420 ton/ gün kapasiteli olan 32 yaş çay fabrikası, Yapımı devam eden fabrikalarında tamamlanması ile 1985 yılı yaş çay kampanyasına 45 yaş çay fabrikası ve 6.000 ton/ gün yaş çay işleme kapasitesi ile girilmişti. Bu süreçte çay tarımı ve endüstrisinde önemli gelişmeler olmuştu. 404 bin dekarlık çay dikim alanı 654 bin dekara ulaşmıştır.

 `Çayda En Büyük Değişiklik`

Çaydaki gelişmelerin dünü ve bugünü dikkate alındığında, çayda en büyük değişikliğin 4 Aralık 1984 tarihli ve 3092 sayılı Çay Kanunu ile gerçekleştiği görülür. Bu kanunla çayın tarımı, üretimi, işlenmesi ve satışı serbest bırakılmıştır. Böylece gerçek ve tüzel kişilere üreticilerden yaş çay yaprağı satın alabilmelerine, çay işleme ve çay paketleme fabrikalarını kurup işletmelerine imkan tanınmıştır. Kanun çayda devlet tekelini kaldırmış, devlet sektörü ile özel sektörün yan yana çalışması sağlanmıştır. Ancak çay tarım alanlarının belirlenmesi Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmıştır. Bakanlar kurulunun belirlediği alanlar dışında çay tarımı yasaklanmış, çay tarım alanlarına giren yörelerde çay bahçesi kuracakların önceden ruhsat almaları zorunlu kılınmıştır.
 
Şu anda; Doğu Karadeniz Bölgesi`nde 45`i kamuya ve 312`si özel sektöre ait olmak üzere, toplam 357 üretim fabrikasında 17.689 ton/gün kapasite ile faaliyet gösterilmektedir.

Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü 

İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşlarının yeniden düzenlenmesini gerçekleştiren 19 Ekim 1983 tarih ve 2929 sayılı kanuna dayanılarak 1497 sayılı Çay Kurumu kanunu, 112 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile değiştirildi.
 

Çay Kurumu, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adı altında Kamu İktisadi Kuruluşuna dönüştürüldü. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü 8 Haziran 1984 tarihinde çıkarılan 233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile bir kez daha yeniden düzenlendi ve teşkilatlandırıldı.
 
Çaykur`un son teknolojik gelişmelerle tam otomasyona geçen 46 yaş çay fabrikasının mevcut kapasitesi 6800 tona ulaşmış bulunmaktadır. Yurtiçine yayılan 9 Pazarlama Bölge Müdürlüğü ile iç çay piyasasına yıllık 100.000 ton üzerinde paketli çay sevkı ve satışı gerçekleşmekte, böylece çay tüketimimizin %70`lik bölümü Çaykur tarafından karşılanmaktadır.


1994 tarih ve 4046 Sayılı Kanun ile Çaykur Kamu İktisadi Kuruluşu listesinden çıkarılarak İktisadi Devlet Teşekkülleri arasına dahil edilmiştir.
20.000 kişilik iş istihdamıyla da Çaykur, Doğu Karadeniz Bölgesine büyük bir ekonomik katkı sağlamaktadır.

Bir Çay İhracatçısı Olarak Türkiye

1980`li ilk yıllarda Türkiye`deki çay üretiminin iç piyasa talebini ancak karşılar durumda olması çay ihracat çalışmalarının geçici bir süre için gündem dışında kalmasına neden olmuş; ancak, ek plantasyon sahalarının kurulması sonucu 1985 yılında üretim fazlası verilmiş ve dolayısıyla yeniden ihracata yönelik çalışmalar hızlandırılmıştır.

Devletler arasında çay ihracatının gerçekleşebilmesi için çeşitli ön görüşme ve bağlantılar yapılmış, fakat 1986 yılında SSCB`de meydana gelen nükleer kazanın etkisinin çay plantasyon sahalarımızda da kendini göstermesi bu bağlantıların gerçekleşmesini engellemiş, Türk çayı bu sefer de tabii bir afet yüzünden bir müddet için daha dünya pazarlarından uzak kalmıştır.
 

1990`lı yıllara girerken Çaykur bütün olumsuzlukları gidermiş ve dünya çay piyasasına tekrar girmiştir. 2004 yılına geldiğimizde, özellikle, gayri resmi yollardan yurdumuza giren çayın azalması, çay alım planı ve budama projesinin tavizsiz olarak uygulanması nedeniyle Türkiye`de üretim, tüketim dengesi oluşmuştur. Bu durumda; yurt içinde kullanım oranı düşük olan "Dust" olarak adlandırılan toz çaylar, fanning çaylar  ve paketli çaylar dışında çay ihracatını zorlamanın dengeleri bozacağı  açısından pek makul olmayacağı düşüncesi hakim olmaktadır.

Özel Sektörün Durumu  

3092 Sayılı yasanın yürürlüğe konulmasından sonra: Bir kısım müteşebbisler  özel sektörün çok karlı bir sektör olduğunu, kısa sürede büyük kazançlar sağlayacağını düşünerek, gerçek bir fizibilite yapmadan yetersiz bir işletme sermayesi ile çay sektörüne girmişlerdir.Özel sektör çay işleme tesisleri ve çay fabrikalarının sayısı 312 `e yükselmiş kapasiteleri ise günlük 11 bin tona kadar ulaşmıştır. Bir kısmının teknik ve hijyenik yönden sahip olması gereken özellikleri taşırken bir kısımları için bu özellikleri taşıdığı söylenebilir mi?

Üretici ve tüketicilerinin bir çok olumlu beklentileri olmuştu.Çay üreticileri: özel sektörün devreye girmesi ile ürününü kısa sürede hasat edeceği, daha rahat satacağı, parasını da daha rahat alacağı beklentisindeydi.
Çay tüketicileri faklı tercihler yapabilme, piyasada oluşabilecek rekabet nedeniyle daha kaliteli ve ucuz çay içme şansına sahip olacağı düşüncesindeydi. Ancak bu güne kadar üreticiler ve tüketiciler beklentilerine ulaşabildiler mi? Hele bir zamanlar 300`ü aşan özel sektör fabrikalarının neredeyse yarısının kapısına kilit asıldığı düşünülürse.....

Ancak kalanların  üretim izni alma çalışmalarını yoğunlaştırmaları sevindirici ...  Tabi özel sektörden beklenti Çaykur`un lokomotif görevini yaptığı projelere taklılıp gitmekten ziyade, çayın alternetifi çaydır diyerek, çay daki yeni alternatifleri üretmesidir....

Unutulmamalı ki; çay da gelecek özel sektörün omuzunda yükselecek, gönül ister ki o omuzlar dün bugün o yükün altında olanların, o yükle ayağa kalkanların omuzları olsun. Pazara gerek yerli gerek onların yabancı ortaklatının girmesi kaçınılmaz.... Zaman birliktelik zamanı, bugünlerden yarınlara hazır olmak, geçmişten ders almak, yeni yeni prrojeler üretmek, alternatif çay üretimlerine gitmek zamanı.

Bu arada son on yılda dünya`da yıllık siyah çay üretimi %1 artarken, yeşil çayın %2,5`luk bir artış seviyesini yakalamasına, ve Çaykur`un önderliğinde yeşil çay üretimine tekrar başlaması sevindirici bir nokta.

Sahi, Türkiye`de de geleceğin içeceği olacal, "Instant Tea, "Soğuk Çay" ve "Çay Kola" için hala ne bekliyoruz? Ya

Beyaz Çay?
 
2006 yılında Çaykur`un 2005 yılında hedeflediği 600 bin tonluk yaş çay rekoltesine paralel bir alım gerçekleştireceği, Teşekkül bünyesinde üretim, stok ve satış dengesinin kurulduğu, bunun devam edeceği tahmin edilmektedir. Ancak Özel Sektör açısından 2005 yılından kalan stoklar nedeniyle; 2006 yılının üreticiye yönelik olarak biraz zor geçeceği, alımlarda biraz nazlı davranacağı gözükmektedir.

Yurt dışından doların düşük değerde olması nedeniyle resmi ve gayri resmi çay girişleri nedeniyle özel sektör bazında stokların oluşmaya başlaması sıkıntılı günlere işaret etmektedir....

30 Nisan 2006

Yorum Yap

Benzer İçerikler

Çayın Dünü Bugünü

Çayın tarihi hakkında merak ettiğiniz bir çok bilgiyi bu sayfada bulabileceksiniz...

  • 0
  • 0
  • 13232

Demlikte Kalan Çayı Atmayın

Demlikte Kalan Çayın bilinmeyen faydaları.

  • 0
  • 0
  • 12228

Çay Fabrikaları

Rize`deki Özel ve Resmi Çay Fabrikaları iletişim bilgileri.

  • 0
  • 1
  • 85190

İyi Bir Çay Demlemek İçin

Güzel çay nasıl demlenir??

  • 0
  • 0
  • 10512

Çay Kültürü

Çayımızın kültürü

  • 0
  • 0
  • 9386

Yeşil Çay

Yeşil çayın faydaları

  • 0
  • 1
  • 14046

Siyah Çay

Siyah Çayın tanıtımı

  • 0
  • 0
  • 14177

Çay & Sağlık

Çay tüketiminin sağlık açısından faydaları

  • 0
  • 0
  • 8155