VELA'Lİ YUNUS EFENDİ MEKKE'DE KADILIK YAPTI
-Dilerseniz ailenizin kökleri ve yerleştiği topraklardan bahsederek söze başlayalım.

1463 yılında bölge fethi edildi. Sahilde Rumlar iç kesimlerde Ermeniler yaşardı. Karakoyunlu Devleti'nin hükümdarı Uzun Hasan,günümüzde İran, Irak, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye'nin bir bölümünü kapsayan bir coğrafyada 1453-1478 yılları arasında hüküm sürmüştür. Bölgenin fethi sırasında Fatih Sultan Mehmet ile çekişmiştir. Uzun Hasan'ın kızı Şah İsmail ile evlendi. Aradan yirmi yıl geçtikten sonra Karakoyunlu devleti dağıldı. Karakoyunlu Devletinin içerisinde hem Şia taraftarı olanlar hem de Sünni olanlar vardı. Şia taraftarı olanlar Şah İsmail'e iltica etti. Sünni olanlarda Osmanlı Devleti'ne iltica etti. Osmanlı kendisine iltica eden Karakoyunlu Türklerini başta Trabzon ve Rize olmak üzere Karadeniz bölgesine yerleştirdi. Bizim köklerimiz oradan geliyor. 1408 senesinden itibaren bu bölgeye yerleştik. Üç tane kardeş Kopuz, Molla Ahmet ve Mehmet (Memo) Vela Köyüne yerleşti. Vela Arapça bir kelimedir. Velayetten gelir. Vela'ya gönderilen üç kardeş orada yaşarlar. Oranın idaresi onlara verilir. Oradan vergi alırlar. Osmanlı Devletine asker yetiştirirler. Osmanlı kayıtlarına göre 1870 yılında Vela Köyü'nde beladeti asker sayısı altmış üçtür. Ali Bayraktar Osmanlı Devleti'nin Veliköyü'nde Kopuzlar'da alemini taşırdı. Bizim akrabamızdan Hacı Hatiplerden Yunus Efendi 1800 yıllarını sonunda Bursa ve Mekke Bap Naipliği, daha sonra Mekke Kadılığı ve Anadolu Saraskerliği görevlerinde bulundu. Osmanlı devletinin buraya yerleştirdiği insanların listesini de tutmuş, sicillerini tutmuş ve onlardan faydalanmıştır. Yoksa Vela'dan kalıpta gidip Mekke'de, uzak yerlerde görevlendirilmesi zordur. Bu unvan yabancıya, güvenemeyeceği birine verilmez.

BİZE MOLLAAHMETLER DERLER
-Size neden Horosanlı derler?

Bizim ailemiz bu topraklarda doğmuş ve yaşamıştır. Dedemin dedesi biraz sinirli bir adamdı. İsmi Mustafa idi. Ondan dolayı bize Horosanlı demişler. Komşu köylerde yaşanan bir uyumsuzluk oldu mu Mustafa dede alır tahrasını eline oraya giderdi. İlle o işi uyduracaktı. Eğer uyum yoksa safını belirler haklının ezilenin yanında yer alırdı. Haksızlığa tahammülü yoktu. Komşu köyden ya da uzak köyden sana ne yahu diyenlere haksızlık karşısında kızar haksızlığa seyirci kalamayacağını söylerdi. Horasan ismi ondan kalmıştır. Esasında Mollaahmetler derlerdi bize. Soyadı kanununu çıktığında Molla ve Ahmet isimleri yasak olduğundan o soyadı alamadık. Bizim burada resim ve edebiyat öğretmeni Niyazi Agun amcamız vardı. Uygur dilinde okumuş manasına gelen Agun soyadını almamıza vesile oldu. 1945 yılında çok partili sisteme geçilince Eski Senatör Mecdi Agun ve Hüseyin Agun'un babası (Petoni Mahmut) Samsun'da ticaretle uğraşıyordu. Orada Demokrat Parti'nin kuruluşunda yer aldılar. Onun büyük oğlu Kadir Amca Samsun'da yaşardı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar onu çok severdi. İki kez evinde kalmıştır. Sonra Rize'ye yerleşti. Borsa Kıraathanesini açtı. Kendi okuryazar değildi. Burada Mehmet Mete'yi Demokrat Parti il başkanı yaptı. Demokrat Parti onun il başkanlığında kuruldu.

DEMOKRAT PARTİ VELİKÖY OCAĞI VE BİR TABELA VAKASI
-Mehmet Mataracı'ya karşı mı siyaset yaptı?

Burada Halk Partisi Mataracı Mehmet Efendi karşısında siyaset yapmak her baba yiğidin harcı değildi. Mahmut Amcam, yetmiş santime elli santim hazırlanan ve Üzerine Demokrat Parti Veliköy Ocağı yazan tabelayı babama verdi ve git bunu köyde uygun bir yere as dedi. Rize'den Vela'ya giderken Gündoğdu'da bir mola verdiler. Burada ellerindeki tabelayı gören biri onları gidip şikayet etti. Az yol aldıklarında baktılar arkalarından bir atlı geliyor. Durdular. Baktılar gelen Od Saraloğullarından Ali onbaşı geliyor. Dedeme yanlarındaki tabelayı göstererek bu nedir dedi. Dedemde Demokrat Parti kuruldu ya onun tabelasıdır dedi. Ali Onbaşı dedeme bir tokat vurdu. Yavaş yavaş dedem kalktı. Onbaşı yine üzerine yürüdü. Dedem tabelayı aldı yoluna gitti. Onbaşı da küfrederek uzaklaştı.

VELİKÖY'DE OYLAR NASIL YER DEĞİŞTİ
-Demokrat Partili olmak ateşten gömlek giymek gibiydi öyle değil mi?

Aynen öyle. 1946 seçimlerinde Veliköy'de çok büyük oy aldı ( DP 370 - CHP 40) Demokrat Parti. Mahmut Amcamızın Parti'yi kurdurması ve söz sahibi olması hasebiyle Veliköy'un üzerinde çok duruluyordu. Tam oylar sayılırken Ali Onbaşı yine köye geldi. Baktı ki durum kötü. Kullanılan oyları Caminin yanında yer alan tel ağacının dibinde yaktı. Mazbatayı değiştirdi. Demokrat Partinin aldığı oyları Halk Partisi'ne Halk Partisinin oylarını demokrat partiye yazdırdı. 1954 yılında Hüseyin Agun Milletvekili oldu. Babam Mehmet Agun Demokrat Parti Merkez İlçe Başkanı oldu. Babam o zaman otuz yaşındaydı. 1960 ihtilaline kadar görevini sürdürdü. O yıllarda Fevzi Saruhan İl Başkanı idi. Oda çok büyük mücadele vermiştir. Belediye Parkının karşısında Demokrat Parti Binası vardı. Mülki İslampaşa Mahallesi'nde Çıhcir İsmail Bey'e aitti. Birinci katı deniz taşında yapılmıştı ve içinde dört beş dükkan yer alıyordu. Üst kat ise tahtadan yapılmıştı. Demokrat Parti orada faaliyet gösteriyordu. Her akşam orada toplanılırdı. Babam şehirde yalnız yaşıyordu. Beni de yanına alırdı. Dükkanın üstünde kalıyorduk.

ÇOCUK YAŞTA SİYASETLE TANIŞMA
-Çocuk yaşta siyasetin içinde olmuşsunuz

İstiklal mektebine gidiyordum. Bende akşam Demokrat Parti binasına giderdim. Orda bir masada derslerimi yapardım. Babam orda Cemal Tavukçu, Lütfü Tavukçu, Akif Alemdar, Yakup Temizel, Çarukçu Adem bir araya gelir parti konuşmaları, görüşmeleri yaparlardı. Hemen hemen her akşam oradaydım. Cumhuriyet Halk Partisi dediğin zaman burada akla Kumbasarlar gelirdi. Mehmet Ali Kumbasar, İl Başkanlığı yapmış olan Fındıklılı Avukat İhsan Oktar, Doktor Mehmet Ali Güven, İlyas Eyüboğlu vardı.

Stajyerlik Yaptığı Çocuk Cerrahi Servisi'ni Renklendirdi Stajyerlik Yaptığı Çocuk Cerrahi Servisi'ni Renklendirdi

İHTİLAL İSPİYAN VE DEDEMİN GÖZYAŞLARI
-1960 ihtilaline dair hatırladıklarınız nelerdir?

1960 ihtilalinde Cuma Günü ben orta mektebin birinci sınıfına geçmiştim. Cumartesi günü karne alacaktık. Fakat bizi Cuma günü ikinci dersten sonra dışarı çıkardılar. Okul Müdürümüz Cevat Kavasoğlu; bize 'şimdi buradan hemen eve gideceksiniz. Bir yasak var. Yarın da karne almaya gelmeyin. Biz size haber verdiğimizde gelip karnenizi alırsınız' dedi. Dışarı çıktık. Babam beni kapıda bekliyordu. Önce sokağa çıkma yasağı koydular. Onu kısa zamanda kaldırdılar. Ben köye gittim. Dedem çay topluyordu. Dedeme 'ihtilal oldu' dedim. Dedem hüzünlendi, ağladı. Biz daha ihtilalin ne olduğunu bilmiyorduk. Sonra bazı şeyler öğrendik. Rize'den 52 kişi Demokrat Partililerin isim listesini hazırladılar. Rize Valisi Adil Aktan'a verdiler. Herkes birbirini ihbar ediyordu. Halk Partililer revaçtaydı. CHP İl Başkanı İhsan Oktar Valiye 'sen böyle ispiyonları nazarı dikkate alma. Biz burada birbirimize karşı kardeşçe siyaset yaptık. Birbirimize bir husumetimiz yoktur. O listede yer alan bir adamın oğlu benim kızımın sınıf arkadaşıdır. Biz hep yüz yüze bakıyoruz. Sen bu işlere karışma' dedi. Hakikaten Rize Valisi Adil Aktan burada ismine yakışır bir şekilde davrandı. Daha sonra senatör seçimleri yapıldı. Mehmet Ali Kumbasar senatör seçildi. 1961 Anayasası oya sunulduğunda çok büyük haksızlıklar vardı. Örneğim bir köyün muhtarının ve başöğretmeninin oyu kırkar oy olarak sayılıyordu.

EKREM ORHON BAŞKAYDI
-Ekrem Orhon'a dair neler söylersiniz?

1963 yılında Ekrem Orhon Belediye Başkanı seçildi. Biz Adalet Partililer onun karşısında rahmetli Yusuf Tiryaki'yi aday gösterdik. Tiryakı bin beş yüz kusur oy aldı. Ekrem Bey ise üç bin oy aldı. O zaman Rize merkezde halk partiliydi. Sonra Ekrem Bey bana farklı geldi. Bizim mağazaya yakın bir yerde Şeytan Sokağı'nın yukarısında ikamet ediyordu. Sabahları bize uğrardı. Bende çok itibar ederdim ona. Demirel Genel Başkan olunca partisinden istifa ederek Adalet Partisine geçti. Artık aynı partide görev yapıyorduk. 1968 de yeniden bu kez Adalet Partisi'nden Belediye Başkanı seçildi. Babamda Belediye Meclis Üyesi seçilmişti. Ekrem Orhon; Yorgancı Yener arkadaşımızı evladı gibi severdi. Ekrem Beyden sonra seçilen bütün belediye başkanlarının çalışmalarını terazinin bir kefesine koysan bir Ekrem Orhon dönemi etmez. İsmail Ömeroğlu başkanlık döneminde sağlık sorunları yaşıyordu. Sürekli ılıcalara gitmek zorunda kalıyordu. Onun yerine çoğu zaman Ömer Bayar vekalet ediyordu. 1973 yılında Adalet Partisi bir yıkım yemişti. Adalet Partisi'nin adayı Ahmet Kabil Bey'in kardeşi Hasan Kabil'dı.

1964 DE AKTİF SİYASETE BAŞLADIM
-Aktif siyasete ne zaman girdiniz?

Ben babamdan dolayı her zaman içinde olduğum siyasette aktif olarak 1964 de yer almaya başladım. Adalet Partisi Rize Gençlik Kolları'nda görev aldım. Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisinde almadığım görev kalmadı. Gençlik Kollarında çalıştım. Mahalle temsilciliği yaptım. İlçe ve İl idare kurullarında görev yaptım.

PARTİYİ MÜHÜRLEDİLER
-1980 ihtilali döneminde siz aktif siyaset yapıyordunuz

1979 yılında seçilmiştik. Seksen ihtilalinde İl sekreteriydi. Ahmet Kabil İl Başkanı idi. Şevket Kambur il ikinci başkanıydı. Mahmut Topçu il muhasibi idi. Şükrü Vanlı, Ali Haydar Çınar, Sedat Bıçakçı, Muhittin Türüt, Ali Rıza Feyiz, Halil Kalça vardı. Çok ahenkli çalışırdık. 1980 ihtilalinde gelip patiyi mühürlediler. Önce beni aradılar. Ben köydeydim. Zaten son üç ay çarşıda kalamadım. Evimin kapısı zorlanmıştı. Yazın köyde kaldık. Şehre inmek istesem de inemedim. Partinin anahtarları bendeydi. Daha sonra merhum Mahmut Topçu'yu buldular. Partiyi mühürlediler. Kasım ayında da partiyi kapattılar. Bizi çağırdılar. Gittik içerdeki evrakları ve eşyaları Milli Emlak'a devrettik. Normalde bu tarz işlemleri iki üç kişiyle yaparlarken bizim için yirmi kişiyle gelmişlerdi. Sanki ortada büyük bir şey var. Zaten partinin kapısı kırılmış. İçerde bir televizyonumuz vardı o alındı. İçerde özel eşyalarımızı almamıza müsaade etmediler. Babamın rahmetli Menderes ile fotoğrafı vardı. Partide asılı duruyordu. Onu bile bana vermediler, Yazıldı çizildi tam dışarı çıkıyorduk ki birisi çıktı havaya atladı partili gençler tarafından tavanlara asılı olan afişlerin süslerin asılı olduğu ipe asılarak hepsini alaşağı etti. O hadiseyi görünce üzerine yürüdüm. O sırada burada 2. Şube Müdürü olarak göre yapan ve soyadı Erdinç biri vardı. Hiç beklemedim anda göğsüme bir yumruk vurdu. Nefes almam zorlandı. Ali Sancaktutan ve diğer arkadaşlar koluma girdiler. Beni Mahmut Topçu'nun dükkanına getirdiler. Yarım saat sonra kendime gelebildim. Biz bu ülkeye hizmetten başka bir şeyi amaçlamamıştık.

YAHU KİM İDİ BU
-Süleyman Demirel'e dair hatıralarınızdan söz eder misiniz?

1980 senesinin Temmuz Ayında çay paraları ödenmiyor. Rize'de büyük bir sıkıntı var. Süleyman Demirel Başbakan ve biz onun Rize Teşkilatında görevliyiz. Başbakan Süleyman Demirel Samsun'da Bafra üzerine yapılan Altınkaya Barajı'nın temelini almaya geliyor. Biz hemen Samsun'a gidiyoruz. Orda derdimizi anlatıyoruz. Ramazanın başlangıcı olduğunu ve Rize'de büyük bir mağduriyet olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Programın yoğunluğundan anlatamıyoruz. Bir hafta sonra Ankara'ya gidiyoruz. Olumsuzluklar üst üste geliyor. O gün Nihat Erim öldürülüyor. Rize'den birlikte geldiğim altı arkadaşımla beraber ertesi gün Başbakan ile görüşüyoruz. O sırada Başbakanımıza bir telefon geldi. Birisi direk telefonla aracısız kendisini arıyordu. 10-15 dakika karşıdaki adamla isim vermeden konuştu. Konuşmanın bir yerinde Başbakan karşı tarafa 'siz bize diyorsunuz ki muhalefetle iş birliği yapın. Muhalefet Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanunu'nu çıkarmak istemiyor. Bizde onlarla birlikte mi hareket edelim? Muhalefet devletin generaline faşist diyor. Bizde öylemi diyelim? Bizim üzerimize durduğunuz kadar Cumhuriyet Halk Partisi'nin üzerinde dursanız bu işi siz halledersiniz? Diyor. Rize'nin sorunlarını, çay parası sıkıntısını kendisine ilettikten sonra Biz dışarıya çıkıyoruz. Aracımız bizi Başbakanlığın önünde bekliyor. Orada birbirimize 'Yahu kim idi bu' diye soruyoruz.

BEN SENİ ASLA BIRAKMAYACAĞIM
-Yanı bu görüşme bir nevi darbenin seslerimi idi?

Evet. Bizde konuştuğu kişinin Genelkurmay başkanı olduğu kanısına varıyoruz. Yanı ihtilali bilerek getirdiler. Kabulde ettirdiler. Yalanla dalavereyle haklı çıktılar. Sen bir şey konuşamıyorsun. Demirel ve Ecevit çiftlerini Hamzaköy'e gönderdiler. Erbakan ve Türkeş'i de Ege'de bir adaya gönderdiler. Onlara daha çok eziyet ettiler. Süleyman Demirel bir ay sonra Hamzaköy'den döndü. O zaman günlük gazeteler Rize'ye öğlende geliyordu. Hürriyet Gazetesi'nde küçük bir haber gözüme ilişti. Haberde 'Demirel çifti Ankara'ya döndü' deniyordu. Hemen biletimi ayırdım. Akşam otobüsüyle Ankara'ya gittim. Saat ikide Güniz Sokak'taki evine gitti. Evde Demirel çifti ve benden başka iki kişi daha vardı. Sarıldık kucaklaştık. Sohbet ettik. Sonra bir gazi daha geldi. Üç saat içerisinde eve ne gelen vardı ne giden. Çünkü siyasetin zirvesinden düşmüştü. Onun o şaşalı mitingleri, coşkulu karşılamaları gözümde canlandı. İnsanlar bu kadar vefasız olmamalıydı. On altı yıl genel başkanlığımızı, sekiz yılda Başbakanlık yapmış bir insan bunu hak etmiyordu. Bu insan sayesinde bir noktaya gelenler şimdi ondan uzak duruyordu. Bende siyasetten bezmişim bırakmayı düşünüyordum. Bu görüntü üzerine 'ben seni asla yalnız bırakmayacağım' dedim. Bir ay sonra yine Ankara'ya gittim. Kendisini ziyaret ettim. Evinde yedi kişi vardı. Ama iki ay sonra tekrar Ankara'ya gittiğimde yirmi kişilik odası insanlarla dolmaya başlamıştı. Siyasi yasaklı iken 1986 yılının Haziran ayında Rize'ye geldi. Turist Otel'in altında miting yaptı. Oradaki asılan pankartlardan dolayı bizi de mahkemeye verdiler. Beraat ettik.

HÜSEYİN AGUN'U BU OLUŞUMUN İÇİNE ALIN
-Ara verdiğiniz siyasete Fazilet Partisi'yle döndünüz

1998 de Fazilet Partisi Rize İl Teşkilatı kurulurken şimdi ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey, Abdul Kadir Kart Bey'e illaki Hüseyin Agun'u bu oluşumun içine alın talimatını vermişti. 'Ben senelerce sizin tersinizde siyaset yapmış adamım. Beni yönetime almayın' dedim. Parti kurulduktan sonra Kapalı Spor Salonu'nda bir tanıtım toplantısı yapıldı. Toplantıya Sayın Recep Tayyip Erdoğan da geldi. Bizi takdim edecekler. İsmim anıldığı zaman çok büyük tezahürat oldu. AK Parti kurulurken üç milletvekili Rize'ye geldiler. Aralarında Cemal Kamacı vardı. İlk benimle görüştüler, fikirlerimi aldılar.

Röportaj: Fatih Sultan Kar

Editör: Haber Merkezi