Normalde hep söylenir: “Rize’de İstanbul’daki gibi trafik mi olur?”
Evet, olur. Hem de nasıl olur!
Eskiden “çarşıdan köye 10 dakikada varırım” diye söz verirdik. Artık o sözü verirken bir kere daha düşünün. Sabah işe gidenler, öğlen okuldan çıkan öğrenciler, arabayla 500 metreyi bile yürümemek için direksiyona sarılanlar… Hepsi bir arada.
Bir de otopark mevzusu var ki, ayrı bir dert. RTEÜ Hastanesi’nin otoparkı, kaderine terk edilmiş bir park gibi. Baze araçlar toz içinde, gelişi güzel bırakılmış. Güvenliğe “yer var mı” diye soruyorsun, “Ne bileyim” diyor. İşte, devlet dairesi klasiği.
Oysa küçük bir ücret alınsa, güvenlik ve temizlik sağlansa, boya badana yapılsa… Hem düzen olur, hem gelir. Ama yok. “Nasıl olsa idare ediyoruz” kafası hâkim.
Şehir Hastanesi deseniz en az iki yıl daha bekleriz. Orası açıldığında trafik mi, yoksa araç sayısı mı daha büyük sorun olacak göreceğiz. Çünkü rakamlar ürkütücü. 2016’da Rize’de trafiğe tescilli 67 bin aracımız vardı. Bugün 103 bini geçtik. Yol aynı yol, asfalt aynı asfalt. Araba sayısı ikiye katlandı.
Eee, sonuç: Tıkanıklık!
“Yollar genişlemeyince, arabalar özgürleşmez; sabır genişleyince trafik azalır.”
•
FUTBOL MU, BASKETBOL MU?
Milyarlarca euro futbolculara saçılıyor. Bizim mahalledeki çocuk bile Osimhen’i, Talisca’yı, Rafa Silva’yı sayıyor. Ama dün, kimsenin adını bilmediği 12 dev adam tarih yazdı.
Basketbolun doğallığı var. Futbolun kalmadı. Şike süreçleri, bahis oyunları, menajer oyunları derken futbol ruhunu kaybetti.
Artık devletin, belediyelerin, sponsorların basketbola, voleybola, hentbola daha çok destek vermesi şart. Yoksa futbol, şatafatlı ama boş bir sahneye dönüşecek.
“Topun büyüklüğü değil, alın terinin samimiyeti sporu güzelleştirir.”
•
TRANSFERİN SON GECESİ
Rizespor dün gece transfere damga vurdu. Jesurun Rak-Sakyi işi son dakikada çözüldü. Önce “tamam” dedi, sonra “imza atmam” diye tutturdu. Bizim yöneticiler resmen zor ikna etti.
Buralara kadar geldin, daha ne ararsın? Rize’nin havasını mı beğenmedin, doğamızı mı?
11 futbolcu geldi, 11 futbolcu gitti. Dengeli bir tablo. Ama gol yükü tek başına Ali Sowe’nin sırtında. Allah korusun sakatlansa, ne oluruz? Gol atamazsak en iyi defansı kursak neye yarar?
“Takım ruhu on bir kişiden değil, bir kişiye güvenmemekten doğar.”
•
A MİLLİ TAKIM TARİH YAZIYOR
24 yıl sonra adımız finale yazıldı. Almanya ile kapışacağız. Yunanistan maçında farkı ilk dakikalarda açtık, tempoyu hiç düşürmedik. Ercan Osmani yıldızlaştı, Yunan ekibi üçlükleriyle canımızı sıktı ama takım oyunu galip geldi. Hem de çok ara farkla.
Finalde işimiz kolay değil. Ama bu çocukların azmi, samimiyeti, hevesi var. Futbolda göremediğimiz ruhu basketbolda görüyoruz.
•
SONUÇ
Rize’nin yolları daraldıkça sabrımız sınanıyor. Futbola para akıtıldıkça heyecanımız azalıyor. Transferler bol keseden yapıldıkça beklentiler büyüyor. Basketbolcular tarih yazdıkça umutlanıyoruz.
Demek ki mesele geniş yol ya da büyük para değil. Mesele samimiyet, düzen, sabır.
Şehrin yollarına değil, kalplerin yollarına yatırım yapın. Sporun kasına değil, ruhuna değer verin.