Rize’nin Rüyası: Gerçek Olur Mu?

Abone Ol

Dün gece Rize’yi gördüm rüyamda.

Alplerle yarışır bir şehir olmuş.

Dere yataklarına beton yığılmamış.

Yeşilin her tonu göz kamaştırıyor.

Denizden bakınca estetik bir siluet…

“Rüya mı, gerçek mi?” diye sordum kendime.

ÇÖPSÜZ SOKAKLAR, DERDİ OLMAYAN BELEDİYELER

Sokaklarda yem yeşil tertemiz.

Belediyenin çöp kamyonları bile şaşkın!

Çünkü insanlar yere atacak tek bir izmarit bulamamış.

Çay fabrikaları sessiz, bacalar duman değil nefes salıyor.

Turistler, “Cennete mi düştük?” diye fotoğraf çekiyor.

YÖNETİCİLERİN HİKÂYESİ

Siyasetçi, bürokrat, yerel yönetici…

Kavga yok, koltuk savaşı yok.

Vatandaşla aynı masada oturuyorlar.

Birbirlerini dinliyor, uzun vadeli plan yapıyorlar.

İnsanlar sabahları birbirine selam veriyor, komşusuna yardım ediyor.

Herkesin yüzünde bir tebessüm.

“Bir şehrin büyüklüğü binalarında değil, gönüllerinde ölçülür.”

RİZESPOR’UN DERDİ

Tribünler dolu dolu.

Rizespor iyi futbol oynuyor.

Altyapıdan yetişen gençler sahada.

Şehir, Rizespor’la sevinip Rizespor’la üzülüyor.

Kazansa da kaybetse de taraftar “bizim takımımız” diyerek sahip çıkıyor.

“Takım, şehrin aynasıdır; aynası puslu olanın yüzü de soluktur.”

GERÇEĞE DÖNÜŞ

Sonra uyandım.

Sokağa çıktım.

Bildik görüntüler, bildik manzaralar…

Karmaşa, plansızlık, günübirlik kararlar.

Bir şehrin en büyük açmazı da bu işte:

Rüya görmeye mecbur bırakılması.

Rize’nin bir silkelenmeye ihtiyacı var.

Çünkü günlük yaşıyoruz.

Çünkü geleceğe dair planımız yok.

Ve plansız şehir, pusulasız gemi gibidir:

Nereye gideceğini dalgalar karar verir.