Sektörün en seçkin buluşmalarından biri olarak kabul edilen ve Eventuum'un organize ettiği İnşaat ve Konut Konferansı Marriot Hotel Asia'da gerçekleşti. Her yıl artan katılımcı sayısı ile bu yıl 5.'si düzenlenen etkinlikte gayrimenkul sektöründe yaşanan değişimler, şehirleşme ve çevrecilik, enerji verimliliği, kentsel dönüşüm projelerinin önemi, marka şehirler, pazardaki yeni eğilimler, zorlaşan rekabet koşulları ve çözüm önerileri gibi pek çok konu masaya yatırıldı.

Konferansa Çevre ve Şehircilik eski Bakanlarından İdris Güllüce ve Erdoğan Bayraktar, Mimar ve Mühendisler Grubu Denetleme Kurulu Başkanı Kadem Ekşi'nin yanı sıra sektörün önde gelen isimlerinden Babacan Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Babacan, Ağaoğlu Şirketler Grubu İş Geliştirme Başkanı Burak Kutluğ, NEF İcra Kurulu Üyesi Bülent Kozlu, TUCSA Başkanı Yener Güneş, Ceylan İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Ceylan, Dağ Mühendislik Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Doğan Dağ, Yiğit IDK Group Yönetim Kurulu Başkan Vekili Önder Yiğit, Enerji Yönetimi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Güngör katılırken, Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Özdil de konuşmacı olarak katıldı.

Mimar ve Mühendisler Grubu Denetleme Kurulu Başkanı Kadem Ekşi ise programda gerçekleştirdiği sunumda şöyle konuştu:
'Şehirler aslında bizim habitatımız, yaşam alanımız, yaşam ortamımız. Balıklar suda nasıl yaşıyorlarsa bizlerde şehirlerde yaşıyoruz. Dolayısıyla yaşamımız için ihtiyaç duyduğumuz tüm gereksinimlerimizi yaşadığımız şehir ortamında sağlıyoruz. Şehirleri netice itibariyle bizler inşa edip geliştiriyoruz. Şehirlerin inşa süreci tamamen kendi doğal seyrine bırakılırsa, insanlar da kendi kişisel yaklaşım ve ihtiraslarına göre şehri şekillendiriyorlar.Öncelikle durumu tespit etmemiz lazım.

KAPİTALİZM BİZİ DİZİ, FİLM VE REKLAMLA YOĞURUYOR
Dünyada hakim medeniyet kapitalizm ve bu bizi özellikle dizi, film, program ve reklamları ile belli bir şekilde yoğuruyor. Hassasiyetlerimiz, önceliklerimiz değişiyor. Aldığımız her uyaran ve bilgi hiçbir zaman ham bilgi değil. Bilgiyi bize aktaranlar, konuyu bizim nasıl bilmemizi ve görmemizi istiyorlarsa o şekilde işleyip bize ulaştırıyorlar. Bilginin gerçekliğini araştırmaktansa bize verilen şekli ile kabul etmek hem daha kolay hem de daha az riskli, aksi halde bilgiyi kendilerine geldiği şekilde kabul eden ekseriyet ile ters düşme ihtimalimiz var. Bu bilgi özellikle birden fazla kanaldan aynı şekilde geliyorsa bu sefer araştırmadan kabul etmek için daha fazla gerekçemiz de oluyor.Dolayısıyla biz öncelikle üzerimize yoğun bir şekilde gelen seküler, tüketici, gösterişçi, bireyci ve kapitalist propagandanın etkisi altındayız ve bunun farkında olmalıyız, zira bu propaganda önce bizim fikir, düşünce ve yaşayışımızı sonra da şehirlerimizi etkiliyor.

MESELE HANGİ GÖZ İLE BAKTIĞIMIZDA
Söyleşisinde Saadettin Hoca, 'Bakmasını bilirsen Süleymaniye, bilmezsen gökdelen inşa edersin' demiş.Mesele aslında bakmasını bilip bilmemek değil, hangi göz ile baktığımızda.Yani kendi medeniyet gözümüzle bakarsak Süleymaniye, kapitalizm gözüyle bakarsak gökdelen inşa ediyoruz.Kimse yüksek katlı binaları zorla yapıp insanlara alınsın diye dayatmıyor. Önce zihinlerde şehir dediğin böyle gelişmiş olur, böyle yoğun olur, böyle yapıları yolları olur, böyle kozmopolit olur vs. türünden bir tasavvur oluşturuluyor.Sonra bu tip şehirlerde daha emniyetli, güvenli ve prestijli yaşayabilmek için bir ihtiyaç listesi pazarlanıyor ve insanlar da gerçekte çok da ihtiyaçları olmadığı halde, ihtiyaç zannettikleri eşyalar ve konutlara sahip olmak için harcadıkları zamanı kendilerine, yakınlarına ve dostlarına ayırmıyorlar. Bu da insanları, aileleri, toplumları bireyselleştiriyor, yoruyor, sonucunda da mutsuzlaştırıyor.

Altin Zeqiri: Avrupa Hedefine Ulaşabileceğimize İnanıyorum Altin Zeqiri: Avrupa Hedefine Ulaşabileceğimize İnanıyorum

ŞEHİRCİLİK METREKARE MALİYETİ İLE SATIŞ ARASINDAKİ FARKI HESAPLAMAK DEĞİLDİR
Kişiler bireysel olarak böyle bir kapitalist yaklaşımla başa çıkamazlar. Onun için bu noktada politika üreticiler ve uygulayıcılar, şehirleri planlarken bizim medeniyet değerlerimizin kriterlerini gözetmeleri gerekir. Yoksa bizim bütün söylediklerimiz bir ütopyayı dillendirmekten öteye geçmez. Söylenenler belki dinleyenlerin de hoşuna gider ama kendi dünyasında bunu uygulamak istediğinde yalnız kalacağını bildiğinden veya göreceğinden uygulayamazlar.Şehircilik ve yapı yapmak sadece arsa büyüklüğü ile emsal değerini çarparak bulduğunuz alanı yapı olarak o arsaya yerleştirmek ve metrekare maliyeti ile satış fiyatı arasındaki farkı hesaplamak değildir, olmamalıdır.Şehirlerin geleceğini belirleyecek esas soru; şehrin somut, yaşanılan bir mekan olarak kullanım değeri etrafında mı, yoksa soyut, alınıp satılan, ve rant elde edilen bir mekan olarak değişim değeri etrafında mı yapılanacağıdır. Şehirler genelde üretim kapasite ve kabiliyetleri ile oluşturdukları maddi artı değer üzerinden değerlendiriliyorlar. Oysa bir adım sonrasında şehirler de ilişkilerimizden başlayarak bizleri yapılandırıyorlar.

GÖĞÜ GÖREBİLMEK İÇİN HER GEÇEN GÜN BAŞIMIZI DAHA FAZLA YUKARIYA KALDIRMAMIZ GEREKİYOR
Bizim mahalle üzerinden inşa edilen şehirlerimiz artık site ve AVM karma yaşam projeleri üzerinden inşa ediliyor ve bu da şehirle olan ilişkimizi etkiliyor. Şehri korumaktan ziyade etinden, sütünden, derisinde istifade edercesine kullanmak yönündeki merhametsiz yaklaşımlar, şehrin de bize karşı davranışlarında benzer merhametsizlikler ortaya çıkarmaktadır. İşe ve okula gidip gelirken daha fazla zaman harcıyor, daha fazla yoruluyor ve daha fazla stres yükleniyoruz. Etrafımızda yükselen kuleler ve yüksek katlı binalar bizim gökyüzü ile irtibatımızı zorlaştırıyor. Göğü görebilmek için her geçen gün başımızı daha fazla yukarıya kaldırmamız gerekiyor. Sokaklarımızdan kapalı AVM'lere taşınan alışveriş ve gezinti ihtiyacımızı giderirken dinlendiğimizi düşünürken, eve geldiğimizde anlayamadığımız farklı bir yorgunlukla karşılaşıyoruz.Mahalleyi ortadan kaldıran, kendi içinde bir dünyası olan, çevresinden izole adeta gettolaşan, isimlerinde Türkçe'nin kaybolduğu çok katlı korunaklı, havuzlu sitelerin;orta ve küçük ölçekli esnafı ortadan kaldıran dev market ve alışveriş merkezlerinin;çocuk, yaşlı ve engellilerin şehir içindeki varlıklarını önemsemeyen, doğayla ve coğrafyayla mücadele eden bir yapılaşma gerçeğinin;bizleri ve toplumumuzu zamanla nasıl dönüştürebileceğini bugünlerden hesap etmeliyiz.

ŞEHİRLER HESAP VERMEZ!
Korunaklı bir sitede yaşayan, servisle sitenin içerisinden okuluna gidip gelen, oyun ihtiyacını evinde bilgisayarla veya site tesisinde tamamen kendi sosyal grubundaki çocuklarla karşılayan bir çocuk, sokakta karşılaşıp iletişim kurmadığı toplumun diğer kesimiyle nasıl bir ilişki kurup onun derdiyle dertlenebilecektir.Bu şekilde kapitalist ve seküler tarzda yetişen nesiller, mahallenin doğal olarak oluşan kontrolcü ve korumacı muhafazakar tutumunu mahalle baskısı olarak telakki edip kendini kalabalık yığınların arasında kaybederek 'özgürleşmeyi' tercih etmektedir. Bu yaklaşım küçük şehirlerden büyük şehirlere kaçışın bir nedeni olarak da görülmektedir. Bu şekilde kısa vadede özgürlüğünü kazandığını düşünenler aslında uzun vadede, bozulan ailevi ve sosyal ilişkiler nedeniyle kaybeden olmaktadırlar.Aslında şehirlerde insanlar gibi canlı organizmalara benzerler. Şehirlerin de insanlar gibi doğumu, büyümesi, gelişmesi, hastalığı ve hatta ölümü söz konusu olabilir. Ancak şehirler insanlardan farklı olarak öldükten sonra hesap vermezler ama o şehirlerde yaşayanlar, yönetenler, yetkililer, aydınlar, müteahhitler, mimarlar, mühendisler o şehirlerin de hesabını verirler.'

Editör: Haber Merkezi