AYI İDİ, MAYI İDİ
Evvel zaman içinde, köyün kadınları ormana odouna gitmişler. Beraberlerinde de genç bir kız varmış. Kızın yükü ağır geldiğinden oturup biraz dinlenmek istemiş. Diğer köylüler önden gitmişler. Dinlenen kız, kalkıp yürümeya başladıysa da bir müddet sonra her tarafı sis kapladığından, kız yolunu kaybetmiş, bir ayıya rastlamış. Ayı kızı zorla kaçırarak mağarasına götürmüş. Kendisini bal ile meyve ile beslemiş. Üça y sonra kız ayıya alışmış evlenmişler. Aradan 15 yıl geçmiş.Çocukları olmuş. Ayı kızı ailesinin evine götürmüş. Eve vardıklarında kız eve girmiş. Ayı`yı gören köylüler onu öldürmüşler. Kadın bunu görünce ağlamış ve şu ağıtı yakmış:

Ayı idi mayı idi
Gene benum kocamidi
İyi di kötü idi
Evine çok bağlı idi
Yağı balı çok idi
Askerluği yok idi
Bu bili, bu bili...

CAZI BABAANNE
Vakti zamanında evin birinde bir gelin, beyi ve kaynanası ile mutlu bir şekilde yaşarlarmış. Bir gün gelinin bir nur topu gibi bir çocuğu dünyaya gelmiş. Zavallı anne ve baba daha sevinçleri kursağında iken iki gün dolmadan bebek, ağzı kan revan içinde ölmüş. 'Allah`ın emri ne yapalım' diyerek anne-baba çocuğu mezara koymuşlar. Yıllar sonra ikinci çocukları olmuş, o çocuk da aynı şekilde ölmüş. Artık anne baba ne yapacaklarını şaşırmışlar. Gel zaman git zaman üçüncü çocukları dünyaya gelmiş. Ancak çocuğun annesi lohusa halinde yatağında uyur iken bir ara bir örümceğin hızla bebeğin üzerine gittiğini görmüş. Eliyle onu öldürmek istemiş. Ne varki örümcek düşmüş bir ayağı kırılmış. Uyku halindeki anne artık ölür diye örümceği bırakmış. Kadın her zamanki gibi sabah aynı saatte kalkmış, ahırdaki hayvanları bakmaya gitmiş, döndüğünde bakmışki, kaynanası hala kalkmamış, kaynanası ondan çok daha önce kalkar ve ateşi yakarmış. Vakit epeyi geçince gelin kaynanasının odasına girmiş.

Kaynana:
- Hastayım gelinim, kalkamıyorum, demiş.

Gelin:
- İlaç getireyim de iç, diyerek ilacı getirip içirmiş.

Kaynana bir müddet sonra ayağa kalkmak için doğrulunca, ah bacağım feryadı ile tekrara yatağa düşmüş. Gelin durumu anlamış, beyinide anlatmış.
İşin sonunda o nur topu gibi bebeklerin ciğerini kazıyıpkanını içenin bu kaynana olduğu, kaynanın gerçekte örümcek şekline bürünen bir cazı olduğu örümcek şekline bürünmüş olduğu apaçık ortaya çıkmış.

HALA DERESİ EFSANESİ
Zamanın birinde kendisine yurt tutup oturacak yer arayan bir aale. Ayder yolu üzerinde boş bir yer bulur. Oraya yerleşir. Aradan yıllar geçer. Bir gece derenin karşısında sönük bir ışık görürler. Uzun zamandır, yalnız yaşadıkları bu yerde bir komşu sahibi olmak onları sevindirmiş, tanışmışlar. Kendilerinin Hala isimli bir kızları varmış. Komşunun da bir oğlu. Zamanla birbirlerine aşık olup, nişanlanmışlar. Oğlan evlenme parası kazanmak için gurbete gitmiş. Gidiş o gidiş oğlan`dan üç dört sene ses seda çıkmayınca uımut kesilmiş, kz bir başkasına nişanlanmış. Düğün dernek kurulmuş. Tam düğün gününde düğün evine oğlanın gurbetten döndüğü haberi ulaşmış. Kız bunu duyunca eski sevgisi depreşmiş. Gelinliği ile düğün evinden koşa koşa çıkmış. Dere geçilecek gibi değilmiş. Ama o heycanla kendini dereye atmış. Dere o kadar azgınmışki, karşıya geçmeyi başaramamış. Dere almış götürmüş Hala Gelini. O gün bugündür derenin adı Hala Deresi, Köyün adı da Hala Köyü olmuş.

CAZI KARISI
Anan yoğ idi. Nenen hiç yoğu idi. Dedenun dedesi daha girmemuşti beşiğe.Var idi, yoğ udi bir Hasanika. Hasanika gezer iken gördü bir armut ağacı. Çıktı armuda başladı yemeğe. Keldi bi Cazi Karisi. Niyeti idi bozuk..Armud`un altından seslendi tatlı bir sesle bağurdu Hasanika`ya :
- Uuuy anan kurban olsun saha. Hasanika oraya ne yapayisun.
-Armut yiyirum.
- At bağa bi armut.
Atar oğa bi armut. Cazi karisi onu mahsustan tutmaz.
- O kitti bayışağa. Kızlar kesulsun saha. İn bi dal aşağa, at bağa bi daha.
Atar oha bi daha.
- O da gitti bayışağa, in bi dal daha aşağa, at bağa bi dağa
Hasanika armut ata ata geler aşağa son dal idur çuruk birden duşer başaşağa. Geçirur baygunluk Cazi karısı tutar Hasanika`yı, kor torbasına, alur keturur evine. Kitler oni bir odaya.Cazi karisi evden ayrılurken kızı Fadime`ye:
- At kazani ustune,hazır uyuyi at Hasanika`yı da içine .Pişir ko dolaba. Geldummi yeruk.
Hasanika uyanmış duymuştur bunu. Lakin kelir duymamazliktan. Fadime atar kazani ustune içine doldurur suyu. Yakar da eteşu. Çağurur Hasanika`yı.
- Hasanika git da bak. Kazanun içine boncuklarım ordamidur?
Hasanika bili ya işi uzaktan bakar kazana.Der Fadime`ye:
- Ben gormedum, sen bi bak onlara. Tam bakar iken Fadime. Vurur oğa bi tekme. Atar oni kazanın içine. Pişirur oni eder kavurma, koyar sahanlara yerleşturur tereklere.
Kelir Cazi Karisi bakar etler tereğe, başlar onlari yemeğe. Yerken da:
- Hasanika`nun etleri cimi cimi butleri. Hasanika`nun etleri cimi cimi butleri.
Hasanika meğer çıkmuş idur çatıya der ordan oğa:
- Fadimenun etleri cimi cimi butleri.
Cazi Karisi duyar oni, tükürur yediklerini. Kurar hemencecuk bi plan. Uğraşur çatıdan aşağı indirmeyi oni.
- Uuuy Hasanika oraya nasil çiktun?
- Eskemileri koydum birbiri ustune oyle çiktum.
Oda koyar iskemileri ust uste. Çıkar ustlerine.Çıkar ustlerine da beceremez duşer altına, incitur dizini. Gene seslenur:
- Uuuy Hasanika oraya nasil çiktun?
- Yiğne yine ustune koydum da öyle çiktum.
Kodi yğne yiğne ustune çıkamadi. Geçti yiğneler oğa.
- Uuuy Hasanika oraya nasil çiktun?
- Kizdurdum bi şiş soktum oni kendume, attı beni buraya.
Cazi Karisi kizdurur bi şi, sokar oni kendine; ceberur kider. Hasanika iner aşağa. Araştirur bulur Cazi`nun hazinelerini.Olur zencun.

KOLCUYA OYUN
Köye devamlı kolcular gelir. Köylüye karşı katı davranışlarda bulunur ve her seferinde eziyet ederlermiş. Yine günün birinde kolcular gelir.Köylüyü cami avlusuna toplayarak sık boğaz ederler. Tarladan dönen muhtar Mustafa Dayı bunları dinler ve yaklaşarak onları evine davet eder. Davete de icabet etmezler. Çalışma kiyafetine bakarak değerlendirip kim olduğunu da sormazlar. Akşam vaktine yakın bir zamanda geri dönüşlerinin mümkün olmadığını düşünen kolcular muhtarı sorarlar. Köylüler de; muhtar, sizi davet eden kişi idi derler. Davranışlarından mahcup olur ve sorarak muhtarın evine giderler. Mustafa Dayı, davranışlarına ders olması için bir kurnazlık düşünür. Çeşitli yemekler hazırlatır. Sofraya önce lahana gelir ve düşük bir fiyat söylenir. Ardından her yemeğin fiyatı artırılarak sofraya konulur. Kolcular işin ciddi olduğunu anlarlar ve ucuz buldukları lahanayı yerler ve susarlar.

Zihni Derin Zihni Derin

Yatmaya sıra gelince saman yatak, post ve yün yatak gösterilir. Onlara da farklı fiyat konur. Misafirler ucuz yatak derler ve onları tercih edip yatarlar.
Sabah kahvaltısında da fiyatlar verilir ve kahvaltı biter. Kahvaltı sonunda muhtar hesapları çıkarır ve parayı ister. Ancak birinin parası yeişmez. Mustafa Dayı paranın peşin olduğunu söyler ve taviz vermez.Bunlar yalvarınca Muhtar: 'Benim üst başım uygun olmadığı için selamımı almadınız, davetimi bile kabul etmediniz. Siz bizi kiyafetlerimizle değerlendirmeye kalktınız. Biz belki fakiriz ama gönlümüz zengindir. Bizi hakir görmeyin. Bu paralarınızı alın ve bu köylüyü de küçük görüp eziyet etmeyin' der ve onları uğurlar. Kolcular iyi bir ders aldıklarını düşünerek ayrılırlar.

Kaynak Kişi: Rahmetli Mustafa Çukur Tunca Köyü Eski Muhtarı
Derleyenler : Hızır Kuyumcu, A.Paşa Kabaoğlu

HORON HİKAYESİ
Karadenizde düğünlerde horonun farklı bir yeri vardır. Sabah başlayan oyunlar akşama, hatta ertesi günü akaşamına kadar devam ettiği çok olurdu. Oyuna bir girildi mi bırakılmaz, ancak yoruldu mu şöyle bir nefeslenmek için oyundan çıkılır, yerini hemen sıradaki alırdı. İşte böyle bir düğünde..
Fadime yorulmuş, horondan çıkmıştı, o anda evi hatırına gelir. Eve gider. Bakar evde yemek kalmamış, yiyecek bir şeyde yok. Anbarın anahtarı da kocası Temel de. Ehh.. Temel de düğünde. Hemen düğün evine gider. Temel horon da. Fadime kocasına durumu anlatmaya çalışır. Temel oralıklı olmaz. Oyuna devam eder. Fadime yavaş yavaş kızmaya başlar. Temel`e çıkışır:
- Adam, anahtarı ver da; eve yiyecek bi şey kalmadı, çocuklar açlıktan geberiyi.
Temel horon`dan çıkmadan, horon havasın da uyar biçimde, türkü ile şu karşılığı verir:
- Al belumden belumden
Al gerumden gerumden.
Fadim anahtarı kocasının belinden alır, eve gelir, ambarı açar, çocukları yedirir. Ancak, tarlaya gitmesi gerktiğinden anahtarıda Temel`e vermek gerekir. Gene bi koşu düğün evine gelir. Temel hala oyundadır. Fadimeyi gören Temel istifini bozmadan, türkü ile:
- Koy belume belume
Gene eski yerune...
Fadime, anahtarı oyunu bırakmayan kocasının beline bağlıyarak, tarlaya gider. Akşam ezanıyla eve geldiğinde Temel de düğün evinden yeni dönmektedir.

KİM KAÇAR ALİ RIZA'NIN TUFEĞUNUN ÖNÜNDEN
Rize'nin Dağbaşı mahallesinde seferberluk öncesi, tüm Rizeliler gibi, Ali Rıza da geçimini sağlamak üzere çoluğunu çocuğunu bırakmış, mesleği olan fırıncılık yapmak üzere Batum`a gelmiştir. Ali Rıza biraz övünmeyi seven bir Karadenizlidir.Sabah`a kadar fırında çalışmış, bir yorgunluk çayı içmek üzere kahveye gitmuş, bir köşe de çayını yudumlarken yapılan sohbetlerede kulak kabartmaktadır. Meğer bir gün önce orada bir vurgun olmuş. Adam`ın biri silahla çok uzun bir mesafeden tam alnının ortasından vurulmuştur. Kahvedekiler, ölen adam`ı unutmuşlar, vuran admı övmekteler, bu adam her kimse gayet iyi nişancı olduğunu, böylesinin zor bulunacağından bahsetmeye başlamışlar. Ali Rıza bu, boş durur mu hemen seslenmiş:

- KİM KAÇAR ALİ RIZA'NIN TUFEĞUNUN ÖNÜNDEN?

Senmisin bunu diyen, kahvede hazır bulunan sivil görevliler tarfından apar topar tutuklanıp hemen mapusa atılmış.Anam babam derken aradan 2 seneye yakın bir zaman geçmiş. Geleni gideni yokmuş. Rize`dekilerinde böyle bir durumdan haberi olmamış. Bir ziyaret günü adamın biri yanına yaklaşmış. Hal hatırdan sonra, niye buraya düştüğünü sormuş. Ali Rıza da anlatmış. Suçu olmadığını, yanlış anlaşıldığını söylemiş.
Adam ertesi hafta bir daha gelmiş, Ali Rıza ile epeyi sohbetten sonra, memlekette çoluğu çocuğu olup olmadığından ailesinden konuşmuşlar. Ali Rıza 11 çocuğu olduğundan onlarında bu durumdan haberi olmadığından bahgsetmiş. Adam böyle bir kaç kez daha gelmiş, her seferinde Ali Rıza`ya hediye getirmemeyi ihmal etmemiş.

Bir gün tekrar hakim huzuruna çıkarılan Ali Rıza tamam şimdi hapı yuttuk derken,

Hakim:
- Serbestsin, suçsuz bulundun demiş. Ali Rıza sevinçten ne yapacağını şaşırmış. Sevincini paylaşacak birini bulmak için sağa sola bakarken, bir dene görsün. Kendini ziyaret eden adam orda. O`na sarılmış.

Hakem:
- O`nu nerden tanıyorsun, katil o, bak o`nun yüzünden bu kadar süre yattın, demiş.Ali Rıza durumu anlatmış.Meğer adam hasmını vurduktan sonra bir süre gözden kaybolmuş. Geri döndüğünde kendi yerine bir başkasının tutuklanıp hapse atıldığını duyunca, bir kaç ziyarettten sonra vicdanının sesini dinleyip, suçunu itiraf edip Ali Rıza`nın kurtulmasını sağlamıştır.

EVLENMEYECEĞUM DEDUM AMA
Emicemden bir hikaye daha anlatayim sizlere….

Bu dünyada hiç derdi kasaveti sikintisi olmiyan beni adem varmi ki Allah yaratmişmi ki işte adamun biri Mehmet efendi buni merak etmiş araşturmaya başladi.

Sormiş soruşturmiş olsa olsa derdi sikintisi olmiyan olsa olsa alan yerde bir ağa var yediği oninde yemeduği arkasinde ancak onun derdi sikintisi olmaz dediler ve adresi eline verdiler.

Mehmet efendi yola koyildi adamun evini yani konağini buldi. İçinden da ha bu adamun dedukleri gibi bi derdi sikintisi olmaz herhalde dedukleri gibi olsa gerek. Kapiyi çalmiş.

'Tanri musafiryim' demiş, yani kendini tanitmiş ismini demiş bi da yolcu olduğuni demiş.
Neyisa kendisini musafir odasina almişler. Akşam olmiş yemişler içmişler muhabbete koyilmişler.

Mehmet ağa:

'Asil amacüm ha bu dünyaya derdi sikintisi olmayan acep varmi diye araştürmaktur. Araşturirken seni tarif ettiler onin içun buriya geldum' demiş.

Ağada:

'Çok şukur aha goriyisun da benum bi derdum sikintim yokidur işte yaşantim bu' demiş.
Yatmak zamani gelmiş o ara kapi çalinmiş zebelle gibi bir adam içeri girmiş ağadan musade iştemiş ve hanumini almiş goturmiş.

Mehmet efendi:
'Bu da neyin nesi ağa' demiş .

Ağa da demiş ki;
'Ha o mi.. Bi şey değil da. Vaktun birinde benum hanum çok ağir bir hastaluğa yakalandi elum doşeğinde eldi elecek bana dediki?:

'Herif ben eliyirum sen arkadan ben eldukten sonra evleneceksun buna dayanamayirum' demiş.

'Yapma hanum yemin ederum evlenmeyeceğu' dedum. Ama bir türli inanmadi ve hanum dedi ki:

'Bi şartla inanurum' dedi 'hadim olursan' dedi.

'O zaman inanurum ki evlenmeyeceksun mecbu kalduk deduğuni ettuk. Hanum bu ara iyilendi sağluğuna kavuşti ama bir şey eksuk kaldi bu ara mecbur kaldum o adami kiraladum. Akşam oldimi vazifesin yapayi gördüğün gibi bu derten sayilmaz herhalde benum hiç derdum ve sikintim yoktur çok şukur. Her şeyum mevcuttur'

Anlatan: Ali İhsan Köroğlu

Kaynak: RİZEDEYİZ EDİTÖRÜ