VE BU VATAN İÇİN CANLARINI VEREN DEDELERİMİZ…

Birinci Dünya Savaşı'nda, sadece Çanakkale Cephesi'ne değil, doğuda ve batıdaki bütün cephelere, Anadolu'nun her köşesinden katılan baba, oğul, kardeş, amca, dayı eli silah tutan binlerce insanımızın birbirinden hazin öyküleri vardır. Her evde anlatılan, anlatıldıkça da kelimelerin boğazlarda düğümlendiği ve bir türlü sonu getirilemeyen hikayeler…

Ben de, yanımda defalarca anlatılmış olsa da her anlatmak istediğimde sonunu bir türlü getiremediğim, savaşa katılan bütün dedelerimizin ve özellikle geride bıraktıklarının yaşadıkları dramları da yansıtması düşüncesiyle böyle bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.

Yıl 1914. 1.Dünya Savaşı, diğer adıyla Büyük Savaş başlar. Osmanlı Devleti, savaş başlar başlamaz derhal seferberlik kararı alır ve bütün vatandaşlarını silah altına davet eder.

Anadolu'nun her köşesinde olduğu gibi, Rize'nin Güneysu Gürgen Köyü'ne de bu karar ulaşır. Eli silah tutan yaşlı-genç herkes hazırlıklara başlar. O yıllarda dedem Bahadır Kalender yirmili yaşlarda ve Havva ninemle yeni evli. Bir de Behzat adında iki aylık bebekleri var.

Adı gibi bahadır bir insan… Belki de çiçeği burnunda yeni evli bir delikanlı için vatan, vatan savunması, namus, bayrak kavramları çok daha farklı şeyler ifade ediyordur. Elbette ki böyle bir kutsal görevden geri kalamazdı.

Ama sadece onun gitmesi yeterli değildi. Çünkü vatanın, eli silah tutan her yiğidine ihtiyacı vardı. O yıllarda babası Yahya da (büyük dedem) kırk beş yaşlarında, gayet çevik ve sağlıklı bir insan…Baba oğul beraber uğurlanırlar köyden. Ve tabii ki sadece onlar değil… Eli silah tutan birçok yiğit delikanlı da…

Kimsenin baba-oğul, akraba falan olduğuna bakılmaz tabii. Vatanın nerede evlatlarına ihtiyacı varsa oralara gönderilirler. Dedem Bağdat Cephesi'ne, babası ise Kafkas Cephesi'ne…

Enver Paşa idaresindeki Osmanlı birlikleri, Kars-Sarıkamış'ta şiddetli soğuk,açlık, salgın hastalıklar gibi sebeplerden dolayı zayıf düşer ve binlerce askerimiz donarak şehit olur. Büyük deden Yahya Kalender de burada binlerce arkadaşıyla birlikte şehit olur ve hala mezarı bilinmemektedir. Ruhları şad olsun.

Dedem Bahadır Kalender'e gelince, Bağdat Cephesi'nde, petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla işgale gelen İngilizlere ve onların yerli işbirlikçilerine karşı savaşan orduda yer alır. Bu cephede Türk orduları başarılı olduysa da, insan gücü çok fazla olan İngiltere, Hindistan`dan getirdiği yaklaşık 150.000 askeri bölgeye getirerek belli bir üstünlük sağladı.

Bu süre içinde İngiizlere esir düşen dedem Bahadır, yaralanır ve uzun süre Bağdat'taki bir hastanede sağlıksız koşullarda ölüme terk edilir.

Dört yıl süren savaş biter, Mondros Mütarekesiyle yenik sayılan müttefiklerimizle birlikte biz de yenik sayılırız.

Ancak cephelerdeki bu dramın yanında geride kimsesiz, korumasız bırakılan eşler,analar,bacılar,çocuklar ise daha büyük bir dram yaşamaktadır. Açlık ve yoksulluğun yanında savaştan kaçan alçakların musallat olduğu aileler çaresiz durumdalar.

Bütün bu sıkıntılar Bahadır'ın Gürgen Köyü'ndeki evinde de fazlasıyla yaşanır. Savaş bitmiştir, gaziler dönmüştür fakat Bahadır'dan henüz bir haber gelmemiştir.

Ve sonunda ölüm haberi gelir…Artık geride kalanların bir ümidi kalmamıştır ve kendi başlarının çaresine bakmak zorundadırlar.Böyle geçer günler, aylar… Yeni evliyken eşini kaybeden babaannem, tek çocuğunu büyütme telaşındadır.

Dedemin evden ayrılışının beşinci yılı…Bir sonbahar sabahı…Babaannem her zamanki ev işleriyle meşgul... Yaşlı bir komşunun titrek ama bir o kadar da berrak sesi duyulur ; 'Bahadır geliyor!'

Babaannem kendinden geçer. Bunu hiçbir zaman anlayamayacağımız bir duyguyla kendini evden dışarı atar. Dedem eve gelir, komşuları karşılar büyük bir heyecanla. Ve babasını tanımayan, iki aylıkken bıraktığı oğlu da…Bir ayağı sakat kalmış olsa da ailesine kavuşur. Ama eşi Havva ortalıkta yok! Saatler sonra komşu kadınlar bahçede saklandığı yerden onu bulup getirirler.

Artık yeni bir hayat başlar…Yeni bir hayata başlarlar. Beş oğlu bir kızı daha dünyaya gelir bundan sonra. Ama o cepheden sadece kendini değil, ölen arkadaşlarının, vatanın ağırlığını da getirmiştir. Bu vakarla, olgunlukla tamamlar hayatını. Allah rahmet eylesin…

Kanını bu vatan için akıtan tüm şehitlerimize... Ruhları şad olsun. Allah rahmet eylesin.