Cumhurbaşkanı Erdoğan dün akşam Rize’ye geldi.
Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor, Güneysu’da kalabalık elinde şemsiyeyle “Reis hoş geldin” diye bekliyordu.
Erdoğan da alışık olduğu o tonda konuştu:
“Sözümüzü yerine getirdik elhamdülillah, rahmet dolu bir akşam...” dedi.
Bugün Cuma… Program belli, adımlar saat gibi işliyor: Cuma namazı, Valilik ziyareti, ardından 14.30’da toplu açılış ve cami temel atma töreni…
Hava bu kez yağmurlu değil ama ruhlar bulutlu.
Alanı yine partililer dolduracak, vatandaşın ilgisi temkinli. Çünkü herkes biliyor ki bu gezilerde mikrofon Rize’ye değil, ekrana konuşuyor.
Yarın ise asıl meseleler masada olacak: Belediye ve STK toplantıları.
Rize’nin geleceği, o toplantı salonlarındaki seslerin gücüyle ölçülecek.
Gerçek sorunları dile getirenler mi öne çıkacak, yoksa fotoğraf çektirenler mi?
O cevabı yarın göreceğiz.
Unutmayalım…
Şehir, fotoğraf verenleri değil, yüreğini bu şehir için ortaya koyanları hatırlar.
BALKONDAKİ SOPA VE VİCDANIN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Dünden bu yana Rize’nin Çamlıbel Mahallesi sosyal medyanın dilinde.
Bir apartmanda, balkonda çekilen o görüntü:
Bir adam, engelli bir kişiye sopayla vuruyor.
Görenin yüreği burkuldu, duyanın kanı dondu.
Kimine göre darp, kimine göre yanlış anlaşılan bir aile kavgası…
Ama her ne olursa olsun, o görüntü hepimize bir şey anlattı:
Toplum olarak artık bir çığlığa bile kulak veremez hale geldik.
Savunmasız birine yönelen şiddeti izleyip “paylaş” butonuna basan bir düzenin içindeyiz.
Devlet olaya el koydu, şahıs gözaltında, engelli birey koruma altında…
Ama mesele sadece mahkeme işi değil; vicdanın işi.
Komşunun balkonundan gelen sesi duymazdan gelirsek, yarın o sessizlik kapımızda yankılanır.
Adalet bazen bir mahkeme değil, bir komşu kapısıdır.
KALENDER’CE SONUÇ
Rize bazen yağmurun altında susar, bazen balkondaki sessizlikte çığlık atar.
Birinde umut eksik, diğerinde merhamet.
Ve biz, iki eksik arasında gidip geliyoruz.
Bir gün, inşallah ne siyasete ne skandala kalmadan, insan kalabilmeyi becereceğiz.
O gün Rize de, Türkiye de ferahlayacak.