İstanbul’da yine Rize rüzgârı esiyor.
Rize Günleri başladı.
Ama bir soru var ki, meydandaki pankartlardan daha büyük:
Bunca paranın, emeğin, enerjinin karşılığı ne olacak?
Rize’ye ne dönecek bu organizasyondan?
Sanat mı gelişecek, turizm mi şahlanacak, ekonomi mi canlanacak, kültür mü yayılacak?
Yoksa yine “güzel fotoğraflar, süslü cümleler” eşliğinde unutulan bir etkinlik mi olacak?
Geçenlerde Rize’de yapılan ekonomi zirvesinde demiştim ya:
Körler sağırlar birbirini ağırlar!
İşte aynı korku içimi yine tırmalıyor.
“Gösterişi bol, getirisi yoksa” o işin anlamı kalmaz.
Peki Rize’yi kimlere tanıtıyoruz?
Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’a mı?
Zaten sürekli Rize’de, Rize ile yaşıyor.
Bilal Erdoğan’a mı?
O da yılın en az bir ayını Rize’de geçiriyor.
Yani yine “biz bizeyiz.”
Rize’den gidenler İstanbul’da, İstanbul’dakiler zaten Rize’yi içselleştirmiş.
Fotoğraflara bakıyorum: Katılanların yüzde doksanı tanıdık simalar, protokolde yüzler aynı.
Geriye kalan yüzde onluk kısım ise meraklı misafirler.
Tanıtım, tanıyanlara değil, tanımayanlara yapılır.
Biz medya grubu olarak her etkinliğe destek veririz, çünkü bu şehri seviyoruz.
Ama eleştirmek de sevgimizin gereği.
Eksikleri söylemek kötülük değil, fayda arayışıdır.
Rize’nin markalarıyla parlayan, ama Rize’ye bir katkı sunmayan,
“Ben Rize’nin adını kullanayım da parlayayım” diyen çok kişi var dışarıda.
Bu şehir onlara değil, işe yarayana ihtiyaç duyuyor.
Rize’nin değerleri alkışla değil akılla büyür.
Ekim ayında Rize’de 227 trafik kazası yaşanmış.
İki can kaybı, yüz altmış iki yaralı…
Bu tabloyu her ay görmeye alışmamalıyız.
Yollar kadar, sürücüler de yenilenmeli; dikkatsizlik Rize’nin kaderi olmamalı.
Yol, direksiyonu tutan el kadar güvenlidir.
Bir vefa örneğiyle devam edelim.
Güneysu’da, Zavendikli Mustafa Hoca Efendi kabri başında dualarla anıldı.
Rize’nin manevi tarihine dokunan bu insanı rahmetle anıyoruz.
Zaman değişiyor ama bazı isimler unutulmuyor; çünkü iz bırakmışlar.
İnsan ölmez, izi silinirse ölür.
Son olarak bugünün alkışını AFAD ekiplerine gönderelim.
Kaçkar Dağları’nda yaptıkları “Yüksek İrtifa Arama-Kurtarma Tatbikatı”yla
hem disiplinlerini hem cesaretlerini gösterdiler.
Karadeniz’in sert coğrafyasında güvenlik, onların ellerinde nefes alıyor.
Korkunun değil, hazırlığın olduğu yerde umut yaşar.
SONUÇ
Rize’yi tanıtmanın yolu, şehri sevenleri bir araya getirip fotoğraf çektirmek değil;
şehri geleceğe hazırlamaktır.
Gösteri değil, fayda üretelim.
Eğer mesele gerçekten Rize ise, her etkinlikten bir sonuç çıkmalı.
Yoksa adımız “etkinlik zengini, sonuç fakiri” olur.